31 Temmuz 2014 Perşembe

İpin Ucu


Ünal Aysal yönetimi, Aysal'ın bizzat bolca zikrettiği kurumsallık, vizyon, misyon gibi tabirlere bire bir uyumlu aksiyonlar sergileyemese de, önceki yönetimlere nazaran bariz şekilde daha geniş vizyonlu, somut icraatleri ve davranışları olduğu kesin. Sneijder, Drogba gibi iki büyük efsaneyi takıma katmalarının yanı sıra, göreve gelir gelmez üst üste gelen futbol şampiyonlukları ve Şampiyonlar Ligi başarıları, hem kadın, hem erkek basketbolda çok uzun yıllar sonra gelen şampiyonluklar, hatta Avrupa şampiyonlukları.. Bu başarıların Aysal döneminde oluşunu tesadüf olarak nitelendirmek için art niyetli olmak gerekir. Fakat, Terim mevzusunda dahi büyük ölçüde yönetimi haklı bulan ben, son dönemde ciddi yönetim hataları görüyorum ve bu yazıda biraz bundan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle şunu söyleyelim; Aysal, bu hocasızlık ve kaos ortamında piyasada belki de getirilebilecek en doğru adamı getirdi takımın başına. Prandelli isminde o kadar tek yürek ki taraftar, Terim dahil son 10-15 yılda bu kadar birlik olunan başka bir -hocayı bırakın- konu dahi hatırlamıyorum. Drogba bile geldiğinde yaşı ve fiyatı sebebiyle istemeyenler olmuştu, Sneijder'da da aynı şekilde.. Bu nedenle Prandelli de hem yönetim, hem taraftar desteğini sonuna kadar hissediyor ve hissedecek. Bu çok önemli. Bu bağlamda da Prandelli'nin elindeki şartlar doğrultusunda başarısız olma ihtimalini düşük görüyorum ben. Umarım da yanılmam. Yönetimin son periyotta öyle büyük yanlışları ve hataları oldu ki, hoca olarak Prandelli yerine, taraftarın fikir ayrılığına düşeceği bir hoca (David Moyes gibi) getirmiş olsalardı şu an çok daha ciddi baskı ve eleştri yağmuru altında olacaklardı. Orası kesin. Prandelli tercihi biraz kurtarıcıları oldu. Başarı gelirse zaten sıkıntı yok, ama gelmezse bu "kurtarıcılık" biraz geçici olmuş olacak ve Ünal Aysal'ın suyu ısınacak malesef.

Yönetimin güzelliklerini, bu taraftarı 3 sezondur (ya da kimine göre 2) nasıl mutlu ettiğini defalarca kez her yerde dile getirdik. Fakat kökü 2-3 sene öncesine de dayanan yanlış planlamaların acısı şimdi çıkmaya başlıyor. Bu da 3 önemli şubeye de maddi-manevi yansıyor. Futbol, erkek basketbol ve kadın basketbol. Bu sebeple de Aysal verdiği sözleri tutamamaya başlıyor. "Kadın ve erkek basketbolda küçülmeye gitmeyeceğiz, başarılı olan şubeler küçülemez" demişti daha bir kaç ay önce. Şimdi iki şube de, hatta futbol şubesi de dahil olmak üzere ciddi bir küçülmenin eşiğindeyiz. Zaten maddi durumu iyi olmayan bir kulüp olarak, o kadar çok gereksiz para saçıldı ki.. Buna ilk göreve gelinen Terim döneminde, yaşı 30'lara dayanmış oyunculara 3-4 sezonluk yüklü anlaşmalar yapılarak başlandı. Kısa vadede acil başarı için Eboue, Riera gibi oyuncularla yıllık 2.5-3 milyon euro paralara ve her sezon fiyatı artan anlaşmalara imza atıldı. Sonra ipin ucu kaçtı. Bugüne geldiğimiz zaman takımda Sneijder'ı saymazsak; Burak, Selçuk, Hamit, Muslera gibi yıllık 3 milyon euro sınırlarında yarım düzine oyuncu var. Dahası, bir o kadar da 2 milyon euro civarında dolaşan ve 1-1.5 milyon euro kazanıp, hiçbir katkı veremeyen de bir sürü oyuncu.. Takımda kazandığı parayı tam olarak hak ediyor diyebileceğimiz oyuncuları saymaya kalksak bir elin parmaklarına ulaşamayız. Financial Fair Play'in iyice sıkılaştığı bu dönemde futbol takımında maaş halatı iyice duvardan duvara vurur duruma geldi. Bunun olumsuz etkilerini hem mevcut şube, hem Galatasaray'ın diğer tüm şubeleri görüyor..


Dahası sorun maddi açıdan sadece bireysel maaşlarla da bitmiyor. Bunun yanında şu anda Galatasaray, sayısı 40'a varan kontratlı oyuncuyu bünyesinde barındırıyor. Bunun bedeli olarak da dolayısıyla hali hazırda Türkiye'de oyuncu maaşlarına açık ara en fazla para ödeyen takım durumunda. Kadronun 26-28 kişi civarına indirilmesi öngürülüyor ama birden 10+ oyuncuyu elden çıkarmak, üstelik bunlardan biri Eboue gibi kesin elden çıkarılması gereken fakat 2.2 milyon euro maaş alan, bir diğeri Dany gibi pek kimsenin bulaşmak istemediği "el bombası" gibi bir oyuncuyken..

Bu 40 kişilik kadronun en büyük sebeplerinden biri olarak, geçtiğimiz devre arasında alınan yarım düzine oyuncu görülürken, aslında kökü yine Aysal yönetiminin göreve ilk başladığı dönemlere dayanıyor. O kadar çok "bu takımda olmayacağı belli" saçma sapan adamlar alındı ki kadroya.. İsimler üzerinde çok durmak istemiyorum ama, Galatasaray kalibresinde olmadığı çok çok net olan en az 7-8 tane oyuncu alındı bu takıma. Kendi 3. sınıf takımlarında bile forma şansı bulamamaya başlayan Yiğit Gökoğlan, Furkan Özçal, Salih Dursun gibi adamların bonservis bedeli ödenerek alınmasını hiç bir zaman anlayamayacağım mesela. Hajrovic'i, Ontivero'yu alıyoruz örneğin, belli bir yetenekleri olduğu kesin. Ama yabancı sınırının iyice sıkışacağının bu kadar belli olduğu bir ortamda, büyük yıldız olma potansiyellerinin olmadığı belliyken neden böyle yüklü maliyetlerin altına girilir, hakikaten anlamak güç. Hajrovic konusundaki ikinci Ribery vakasına hiç değinmek bile istemiyorum, düşündükçe sinirlerim zıplıyor. Ki Hajrovic sebebiyle adeta çöpe attığımız parayla şu anda küçülme içinde olan erkek ve kadın basketbolunun komple bir sezonu kurtulurdu.

Devam edelim.. Sinan Gümüş. Oyuncuya karşı bir önyargım yok, videolara ve hazırlık maçlarındaki 2-3 pozisyona bakarak yetenekli bir genç olduğunu da söyleyebiliriz. Ama bu takımda yıldız oyuncu olacak kapasitesinin olmadığı açık ve net. Almanya 3. liginden gelen 21 yaşındaki oyuncuya senelik 500 bin euro garanti maaş ödeyeceğiz. Muhtemelen ligde ve Avrupa'da çoğu maçta 18'e bile giremeyecek. Bunlar nasıl paralar yahu? Ne yapıyoruz biz? Burada körü körüne eleştirmekten de olabildiğince kaçınıyorum. Örneğin Sercan Yıldırım, şu anda her ne kadar "bir an önce def olup gitse" diye baktığımız bir adam olsa da, o dönem yeteneğiyle ve genç oluşuyla gelmesinde herkesin hem fikir olduğu, pek kimsenin itiraz etmediği bir isimdi. O da Batuhan Karadeniz gibi kendi kötü karakteri ve tembelliğinden dolayı mesafe kat etemedi. O konuda ne zamanın hocası Terim'e, ne de yönetime kızmamak gerek. Ha ama geçen sezon sözleşmesini uzatıp tekrar kiraladığımız için kızabiliriz. Neyse ki Balıkesir sanırım alacakmış kendisini. Çok yüksek bir maliyeti olmasına rağmen Chedjou için de aynı şeyleri söyleyemem mesela. Geldiğinde çoğunluğun hemfikir olduğu bir adamdı. Ama olmadı bir türlü. Hakikaten de çok yetenekli bir stoper esasen ama ciddiyet ve konsatrasyon problemleri olduğu için potansiyelini yansıtamıyor ve sanırım hiç bir zaman da yansıtamayacak. Bu sebeple onu da ele almıyorum.. Yönetim hatası denemez, hoca hatası da denemez hatta. Ama Amrabat'a malesef hem hoca, hem yönetim hatası diyebiliriz rahatlıkla. Türkiye Ligi gibi vasat altı bir ligde yarım sezon iyi top oynadı diye 8.6 milyon euro para harcamak resmen çılgınlıktı. Her oynadığı maçtan sonra o bonservis bedeli daha da büyüdü..

Bunlarla ilintili olarak Aysal yönetiminde gereksiz oyunculara harcanan bonservis bedellerine göz atmak istiyorum kısaca.

2.500.000 Euro - Yiğit Gökoğlan
3.300.000 Euro - Dany Nounkeu
700.000 Euro - Furkan Özçal
8.600.000 Euro - Nordin Amrabat
2.750.000 Euro - Salih Dursun
3.500.000 Euro - Izet Hajrovic
2.000.000 Euro - Lucas Ontivero

Tam 23 milyon euro para ediyor, sadece bonservisler. Maaşları ve bedelsiz alınan gereksiz oyuncu maaşlarını da hesaba katarsak toplamda 40-45 milyon euro'yu bulan müthiş bir ziyan. Hatasız kul olmaz tabii ki ancak kadro şişkinliği ve inanılmaz maliyetteki hatalı transferlerle birlikte şu maliyetin en azından yarısını kurtarabilmiş olsaydık şu an başka şeyler konuşuyor olabilirdik.


Nitekim, takımın en iyisi olan Carlos Arroyo'nun sadece 1 milyon euro maaş aldığı erkek basketbol şubesi şu an küçülmeye gidiyor. Dolayısıyla istediği transferleri yapamıyor ve mevcut oyuncularından maaş indirimi isteyecek. Avrupa şampiyonu kadın basketbol takımı en önemli 2 oyuncusunu kaybetmiş durumda ve yerine gelenler / gelme ihtimali olanlar kesinlikle tatmin edici değil. Kontratlarına göre ciddi bir yüzdeyle artacak olan futbol oyuncularının maaşlarını ve gelme ihtimali olanların talep edecekleri paraları düşünürsek Galatasaray için işler gelecekte daha da içinden çıkılmaz bir hal alacak. Ve UEFA, FFP konusunda çok ciddi. Bir kez bu sınıra yakalanırsak Avrupa'dan men edilebiliriz. Bunu göze almak düşünülemez bile..

İşlerin bu noktaya gelmesinde yönetim kadar, mevzubahis oyuncuların alınmasını talep eden Fatih Terim ve az da olsa Mancini'nin de payı var elbet. Kadro şişkinliğinde hocalara da payı dağıtmamız gerek. Ama daha büyük sorun olan maaş skalasının bu noktalara gelmesinin öncelikli sorumlusu malesef yönetimdir. 

Geçen sezon futbolda kombine rekorları kıran, bu sezon passolig kombinelerinde lider olan, kadın basketbol daseyirci rekoru kıran, erkek basketboldaki tüm kritik playoff maçlarında salonu hınca hınç dolduran bu taraftara yazık değil mi? Futbolda Robben'lerin, basketbolda Spanoulis'lerin konuşulduğu ortamda "feda sezonu" geçirmek zorunda olacak şubelerle mücadele edecek Galatasaray. Her şeye rağmen 3 büyük şubede 3 büyük hocamız var. Cesare Prandelli, Ergin Ataman ve Ekrem Memnun üçlüsü, çok şükür ki, içimizi çok rahatlatan ve sonsuz güvencemiz olan isimler. Taraftarın, kısıtlı bütçelerden maksimum başarı çıkarma konusunda en büyük güvencesi bu üç hoca olacak.

Umarım her şey Galatasaray ve onu karşılıksız sevenlerin gönlünce olur..

Eyvallah.

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Electra

Best Selfie Ever

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Siesta

17 Temmuz 2014 Perşembe

Maybe one day..

15 Temmuz 2014 Salı

"Koca bir kadın gibi hissediyorum kendimi."


Ufak bir kız çocuğunun mutluluğu gibi hissediyorum kendimi.
Uzandığı her zorluğu aşabilecek.
Elinden tutulmaya muhtaç.
En ufak sarılmaya hasret; gülümsemesi eksik olmayan.
Yağmurun altında tüm oğlanlar kaçarken, şimşeklerin arasında dans eden bir kız çocuğu.
Annesine gülerken, ağlayışları kendisine özgü sanki.
Hayatı elinden alınası koca bir piç.
Küstahlığımın kusuruna bakmayın! Son şarabın sarhoşluğu..
Lakin, ne ara kirlendik bu kadar.
Umutsuz koca bir kadın gibi hissediyorum kendimi.

- Mert Caner

8 Temmuz 2014 Salı

Cocaïne White Ferarri