31 Mart 2014 Pazartesi

Kaley Cuoco da Starbucks'tan içiyor!

Tenis sporu demişken...

Eugenie Bouchard

25 Ocak 1994 doğumlu. Kanada doğumlu, kütük de Kanada. 2009'da profesyonel oldu. Backhand vururken iki elini kullanıyor. Burası da resmi Twitter hesabı. Sadece fizik olarak değil yüz olarak da gayet güzel bir hanım kızımız. Profesyonel kariyerinde 6 turnuva kazandı ama henüz Grand Slam şampiyonluğu yok. 2012 Wimbledon Juniors'ı kazandı. En sevdiği tenisçi Roger "the God" Federer. 2012 Wimbledon'da Federer'le tanıştığı anı hayatının en önemli anısı olarak anlatıyor. Bence sadece isimden kaybediyor birazcık. Hiç karizmatik bir ismi yok. İhtiyacı olan şampiyonlukları kazanabilirse tenis sporunda bir kaç sene içinde boşalacak olan Sharapova kontenjanını doldurur.

29 Mart 2014 Cumartesi

Pure Bee


Bu başlığı seriye dönüştürmeyi düşünüyorum. Başlığın meali aslında pure beautiful, ama bir kaç yerde bu şekilde kullanıldığına şahit oldum ve havalı olsun diye böyle yaptım. Hem daha sonra görenler de mal mal baksınlar bu ne demek acaba diye. Ortamlarda şeklimiz olsun. Haaydi bakalım.

"I will..."

"...say yes to yoga pants every fucking time."

28 Mart 2014 Cuma

Ah ulan Megan.. #5


Arşiv: #1 | #2 | #3 | #4
...

27 Mart 2014 Perşembe

26 Mart 2014 Çarşamba

Biz ne ayrılıklar görmüş adamız...


Hakikaten de öyle ama insan tam 9 sezondur gerçek zamanlı olarak takip ettiği dizinin 1 hafta sonra tamamen biteceğini düşündükçe hakikaten duygulanıyor. Daha doğrusu ben diziyi 3. sezonda izlemeye başlamıştım. Hatta ilk 2 sezondaki bölümlerine bir yaz tatili gününde başlayıp koca 2 sezona bir kaç günde bitirmiştim. Hayran kalıp devamını izlemek için sabırsızlıkla bekliyordum.. 5. sezondan itibaren zaman zaman "bozdu" dedik, "sırf Barney hatrına izliyorum" diyenler oldu, "annenin kim olduğunu söyleseler de bitirseler" dediler ama, şu anda bile anneyi öğreneli 1 sezon olmasına rağmen diziyi hala keyifle izliyorum ve bitecek olması beni gerçekten üzüyor. 

Yazının başlığında da dediğim gibi, ne ayrılıklar gördük, başta Lost, House, Breaking Bad olmak üzere tarihe geçmiş dizileri hafta hafta takip ettik ve bitimine şahit olduk. Ama özellikle son iki duygusal bölümden sonra gerçekten bu dizideki herkesin adeta aileden birileri gibi olduğunu tekrar hissettim. Önümüzdeki Salı günü 9. sezon, 23. bölümle (1 saatlik özel bölüm) ekranlara ilelebet veda ediyor olacaklar ve bölüm sonunda muhtemelen tüm hayranlarının gözleri dolu dolu olacak, hatta bence bir çoğu hüngür hüngür ağlayacak.

25 Mart 2014 Salı

Güzel insanlar


Yılmaz Güney - Türkan Şoray

Dünyanın en zengin kadın sporcuları

Geçen gün Dünyanın en zengin aktristleri'nden bahsettikten sonra şimdi de aynı kaynağın bir başka araştırması olan, dünyada en fazla kazanan kadın sporcuları yazmak istiyorum. Yine Top 10 şeklinde.

#10 PAULA CREAMER

Amerikan golfçü Creamer aynı zamanda listedeki tek golfçü. Yani dünyanın en çok kazanan kadın golf oyuncusu diyebiliriz kısaca. Genel dünya sıralamasında yalnızca 8. olmasına rağmen golfle ilgilenmediğim için neden böyle bilemiyorum. Magazinel ve sponsorlarla alakalı sebeplerden olsa gerek.. Kazancı yılda $5.5 milyon imiş.

#9 ANA IVANOVIC

Magazin demişken.. Bir aralar WTA sıralamasında 1. sıraya kadar yükselen 27 yaşındaki Sırp tenisçi Ivanovic, malesef düşen formu nedeniyle şu anda ilk 10'da bile değil. En son kazandığı turnuva 2008'deydi. Şu anda düşüşte olmasına rağmen geçmişin, magazin ve sponsor dünyasının de yardımıyla en çok kazanan tenisçilerden biri. Yıllık kazancı $7 milyon civarı.

#8 AGNIESZKA RADWANSKA

Ivanovic'in aksine son dönemin yükselen yıldızlarından olan 25 yaşındaki Radwanska, 1 buçuk yıl önce Wimbledon'ı kazanarak 2. sıraya kadar yükselmişti. Şu anda 3. sırada ve belli bir istikrarın üzerinde. Güzellik göreceli bir kavram tabii ama bence bir çok rakibine oranla daha az güzel olan Polonyalı tenisçi, magazinel anlamda ise -fotoğraftan anlayabileceğiniz üzere- baya aktif. Google fotoğraflarına bakarsanız anlayabilirsiniz. Ayrıca adını ve soyadını yazmak rakiplerine oranla çok daha zor. Yıllık kazancı $7.4 milyon.

#7 CAROLINE WOZNIACKI

Eski takipçilerim hatırlayacaktır. Şu anda 24 yaşında olan Wozniacki, çıkış yapmaya başladığı 2009 sonlarında, 19 yaşındayken ciddi hayranıydım. Bu ve şu linklerden kanıtlara ulaşabilirsiniz. Neyse. Pek fazla patlama yapamadı zaten. Ee potansiyel öngörümün her zaman aynı başarıyı yakalamasını bekleyemezsiniz. Velhasıl, güzelliği bir yana ama WTA'de 12. sırada olan ve henüz bir Grand Slam şampiyonluğu bulunmayan Wozniacki, yılda nasıl $13.6 milyon kazanabiliyor, orasını da anlayabilmiş değilim.

#6 KIM YUNA

Yuna da listedeki tek buz pateni sporcusu (artistik patinajcı mı nedir yoksa?). 24 yaşındaki Güney Koreli, 11 ayrı dünya rekoru kırmış ve sayısız ödülün sahibi olmuş. Hiç bilmediğim bir dal olduğundan şahsi yorum yapamıyorum. Yılda $14 milyon kazanıyormuş.

#5 DANICA PATRICK

32 yaşındaki Patrick, araba yarışçılığıyla başladığı kariyerini güzel yüzü ve fiziği sayesinde oyunculuk ve modellikle birleştirerek bu listeye girme hakkı kazanan bir kadın. IndyCar yarışlarında zafere ulaşan ilk kadın ve tek kadın olma ünvanını de elinde bulunduran Amerikalı yarışçı, şu sıralar ağırlıklı olarak otomobil firmalarının modelliğini ve reklam oyunculuğunu yapıyor. Yılda $15 milyon kazanıyor.

#4 VICTORIA AZARENKA

Şu anda WTA'de 4. sırada bulunan Belaruslu başarılı tenisçi, son Avustralya ve Fransa Açık şampiyonu. Aileden de zengin olduğu için 15 yaşında Amerika'ya yerleşen ve spor kariyerine ABD Hokey Ligi'nde kalecilik yaparak başlayan Azarenka, bir süre Monte Carlo'da yaşadıktan sonra tekrar ABD'ye dönerek California'da yaşamaya başladı. Yıllık kazancı $15.7 milyon.

#3 LI NA

32 yaşındaki Li Na, sonradan açılan ender sporculardan biri. Çinli tenisçi, WTA'de ilk 10'a henüz 3 sene önce girebildi. Geçtiğimiz ay Avustralya Açık'ı kazanarak en yüksek sıralamasına ulaştı ve 2. sıraya yükseldi. Magazinel olarak rakiplerine nazaran çok daha sessiz bir özel yaşam süren Li, Grand Slam kazanan ilk Asyalı tenisçi olma ünvanına sahip. Yıllık kazancı $18.2 milyon.

#2 SERENA WILLIAMS

Belki de tenis tarihinin gelmiş geçmiş en iyi 1-2 tenisçisinden biri olan, WTA 1 numarası Serena Williams, tam 33 yaşında ve hala yardırmaya devam ediyor. Herhangi bir kadına göre genetik olarak çok daha adaletsiz bir fiziği ve kolları olması ise, çok çalıştığı ve oyunu gerçekten hissederek, tutkuyla oynadığı gerçeğini kesinlikle göz ardı etmemeli. 14 yaşında profesyonel olan Serena, bir süre kendisinden 1 yaş büyük olan ablası Venus ile tozu dumana katıyordu ama Venus aynı istikrarı devam ettiremedi ve ortalıktan kayboldu. Toplamda 180 hafta boyunca dünya 1 numarası koltuğunu kimseye bırakmayan ve geçtiğimiz hafta bu alanda Monica Seles'in rekorunu kıran Serena Williams, yılda $20 milyonun üzerinde kazanıyor.

#1 MARIA SHARAPOVA

Yazı başından beri "magazinel" deyip duruyorum, malum tenis sporu magazin objektiflerine diğer sporlara nazaran çok daha fazla konu olan bir spor dalı. Ve karşınızda da spor dünyasının magazin kraliçesi. Tenisinden çok güzelliği ve özel yaşantısıyla dünya basınının ilgi odağı olan Sharapova, bir çoğu gibi o yöne ağırlık vermek yerine teniste de istikrarını çok uzun süredir devam ettiriyor. Sadece 17 yaşındayken Wimbledon'ı kazanan ve WTA'de 1. sıraya yükselen Sharapova, zirvedeki yerini pek koruyamasa da hep zirveye oynama alışkanlığından bir şey kaybetmiş değil. Ancak son dönemde bir form düşüklüğü olduğu kesin. Bir kaç ay önce 2. sıradayken, şimdi 7. sıraya kadar gerilemiş durumda. Aynı zamanda modellik de yapan Sharapova'nın, kortlarda topa vururken çıkardığı "signature" çığlığı da onun bu spora attığı bir başka imza. Maria yılda tam $29 milyon kazanıyor.

24 Mart 2014 Pazartesi

Katiegirl

23 Mart 2014 Pazar

The Doctor is back!


Yamaha'ya geri dönüşünün ikinci sezonuna flaş bir giriş yaptı Rossi. Birinci sırada giden iki ayrı pilotun (Lorenzo, Bradl) aralıklarla düşmesi; Marquez'in de, Rossi'nin de birincilik mücadelesine dahil olmasına yardımcı olsa da, bu mücadelenin efsaneler arasına girmesi kesinleşti bile. Bu arada 20 yaşındaki Marquez de çaylak sezonunda şampiyon olarak ne olduğunu ve olacağını kanıtladı zaten ama cidden çok çok çok ekstra bir adam. Kendisinden tam 15 yaş büyük olan "kaşar" Rossi'nin 15 turluk tacizine ve geçilme stresine karşı verdiği yanıt gereğinden fazla iyiydi. Bir kaç sene sonrasını düşünemiyorum. Konuşmak için erken olsa da Rossi'nin tahtını alma ihtimali az değil bence.

Sinema Replikleri #9


Dedim Feri nerede? Benim orada bi' manita var. Feri Cansel'e benzediği için ben Feri diyorum, asıl ismi Gülşen, arkadaşları Münevver diyor, yalnız kaldığımızda da ben kuzu diyorum, o kadar güzel ki.. 

- Fikri, Vizontele

22 Mart 2014 Cumartesi

Kadın milleti işte...


Bu hayatta Jennifer Aniston'ın bile kıskandığı biri olabiliyor arkadaşlar. Hayır kıskandığı şey de o kişinin sevgilisi, hayatı falan değil vücudu olunca iş daha tuhaf oluyor. Vücudunu kıskandığı kişi de Gisele Bündchen imiş. Peehhh götüm. Tamam Gisele, Aniston'dan 16 cm daha uzun ve at gibi olabilir. Ama kadında boyun çok az şey ifade ettiği gerçeği var ortada. Yani en azından bence.

Eh kadın milleti işte. Hiç bir zaman yetinmez. Adı Jennifer Aniston da olsa daha fazlasını ister. Dünyayı eline versen "aşkoommm Jüpiter'i de alalım mııaaa" der. Bu postu da neden attığımı hiç bilemiyorum.

21 Mart 2014 Cuma

İleri Demokrasi

"İleri demokrasi" diye bağırıp, insanların özgürlük hakkını elinden alan şerefsizler. Dilim damağım kurudu, edecek yaratıcı küfür kalmadı. Kuzey Kore'ye hoşgeldiniz arkadaşlar. Demokrasi sokağın sonunda, eczanenin karşısında.

20 Mart 2014 Perşembe

Oh yes please!

Klostrofobinin doruklarında


Buried. 2010 yapımı son derece kaliteli, fazlasıyla orjinal bir senaryosu olan, İspanyol yapımı, ama İngilizce konuşulan bir film. Amerikalı bir tır şoförü, gözünü açtığında kendini bir tabutun içinde, toprağın altına gömülü halde buluyor ve olaylar başlıyor. Olaylar dediğim, tüm film tamamen tabutun içinde, tek bir adamın kurtuluş mücadelesini izlemekle geçiyor. Ama bir dakika bile sıkılmıyorsunuz ve klostrofobinin doruklarında geçirdiğiniz film boyunca gerim gerim geriliyorsunuz. Kesinlikle farklı bir film. Şiddetle tavsiye ediyorum.

Dövmeli #26

19 Mart 2014 Çarşamba

18 Mart 2014 Salı

Bazen...


...oyuncak ayı olmak istersin.

17 Mart 2014 Pazartesi

Mangalın efendileri


Amerikalı BBQ Pit Boys adındaki bir grup kovboy tarzlı abimiz toplanmışlar, mangalda yaptıklartı sanat eserlerini bizlere de tanıtıyorlar, tariflerini veriyorlar. Ama bunlar bildiğimiz yemek tarifi verenlerden biraz farklı. Bir kere sadece et yapıyorlar. Ve inanılmaz yapıyorlar. Standart şeyleri (hamburger, biftek vs..) bile gereğinden fazla iştah kabartıcı yapmaları bir yana, bir de inanılmaz yaratıcı şeyler de yapıyorlar aşağıdaki Potato Bombs gibi.. Onun dışında yaratıcı olarak Fireball Meatballs tarifini de izlemenizi öneririm. Tek söyleyebileceğim, karnınız açken ve gece geç saatte izlemenizi tavsiye etmiyorum.

İnternet siteleri de var ama YouTube Kanalı'na girip direkt oradan izlemenizi tavsiye ederim. 13-15 dakikalık videoları hiç sıkılmadan tek seferde izliyorum, sonunda da Şaban'ın cama ekmek bandığı sahneyi yaşarken buluyorum kendimi.

16 Mart 2014 Pazar

Hollywood'dayız!


Russell Crowe'un hem yönetmenliğini, hem baş rolünü üstlendiği, bu senenin sonlarına doğru vizyona girecek olan filmi The Water Diviner'ın bizler için her açıdan ilgi çekici olma durumu var. Bir kere filmin bir çok bölümü Türkiye'de çekildi ve Türkiye'yi konu alıyor. Ayrıca filmde Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Mert Fırsat, Deniz Akdeniz gibi Türk oyuncular yer alıyor.

Crowe, daha önce açıkladığı üzere Cem Yılmaz'ı bu filmde oynatmak için büyük çabalar harcamış. Aşağıdaki videoyu mutlaka izleyin bir kere. Özellikle diğer Türk oyunculara göre çok daha büyük rolü olan Cem Yılmaz'ın bu filmde oynayacağı rolü ve karakteri inanılmaz merak ediyorum. Onun dışında film, Cem Yılmaz jenerasyonunun Hollywood'a açılan kapısı da olabilir. Bir kaç ufak deneme sonucu henüz bu konuda başarılı olamadık. Ancak hem bazı oyuncularımızın bilinen yetenekleri, hem de Crowe'un bu videodaki görüşleri göz önüne alındığında böyle bir potansiyel var.


Crowe'un filme verdiği müthiş bir önem olduğunu görüyoruz. Crowe'un kendisinin üstlendiği ilk uzun metrajlı film. Bunun için Türkiye'yi tercih etmesi güzel bir şans bizim adımıza. Olga Kurylenko gibi önemli oyuncuların film için özel dersler alarak Türkçe öğrendiğini biliyoruz mesela. 

Filmde; Çanakkale Savaşı'nda kaybolan iki oğlunu arayan Avustralyalı bir babanın (Russell Crowe), savaştan sonra Türkiye'ye gelişi anlatılıyor. Çekimler İstanbul, Çanakkale ve Avustralya'da tamamlanmış. Korktuğum bir mevzu ise; Hollywood filmlerinde -malum- Türkiye ve Türkler'in her fırsatta itin götüne sokulduğunu biliyoruz. Yine öyle bir durum olmaz umarım. Bizimkilerin Hollywood filminde oynamak uğruna o riski almış olacaklarını sanmıyorum ama yine de bizim Çanakkale Zaferi'ne falan kendi pencerelerinden bakılıp böyle bir duruma maruz bırakılırsak hoş olmaz.

Sonuç olarak her yönden çok ilgi çekici bir film. Senaryo ve kalite de iyi olursa tadından yenmez bir film çıkabilir karşımıza. Sinemada izlemek için heyecanla bekliyorum.

Dövmeli #25

47 yaşlarında, esmer...


1967 Ford Mustang Coupe

Keşke...


...her şey bu kadar saf ve temiz kalabilseydi şu hayatta.

15 Mart 2014 Cumartesi

Tumblr postu


Halbuki kadında dolma parmağı hiç sevmem, "nail-art" adı altındaki böyle saçma sapan şekilli ojelerden de pek hazetmem, altın sarısı saat desen zaten saçmalık. Belki bileklikler ve etek fena değil. Ama hepsi bir arada olunca hoşuma gitti fotoğraf nedense. Zaten "kız tumbılırı" tadındaki bu fotoğrafı da neden attım, bu fotoğrafın nesini sevdim hiç bilmiyorum..

Sizlere bir Tumblr fotoğrafı betimliyorum: 20 yaşlarında bir kız. Sol elinde renkli, büyük bir kupanın içinde sade kahve, sağ elinde sigara var, dumanını dikkatli şekilde dağıtarak yüzünün tam karşısına üflüyor. Ayaklarını masanın bir köşesine uzatmış, ayağında kırmızı-beyaz Converse'ler. Afilli küpeleri, suratında 2-3 tane piercing, kolunun gözüken yerinde de kelebekli-yıldızlı renkli bir dövme var, bileğinde rengarenk 8-10 tane bileklik, saçları 45 dakika uğraşılarak ama özensiz imajı verilerek tepede toplanmış, çok hafif, belli belirsiz bir makyaj. Bilgisayarı tabii ki MacBook. Kucağında kedisi, masanın üstünde beyaz iPhone'u, 1-2 tane kitabı, üzerinde afilli bir kalem duran not defteri, kenarı atılmış gibi görünen profesyonel fotoğraf makinesi ve mini Eiffel kulesi maketi duruyor. Evet masa biraz büyük. Duvarda rengarenk yapışkan not kağıtları, dönme dolaplı resim tablosu, arkadaki sehpaların birinde 180 gr'lık Nutella kavanozu var. Sabah vakti ama perdeler koyu kırmızı olduğu için içerisi loş.

Şu anda biri yukarıdaki paragrafı fotoğraflasa kusursuz Tumblr fotoğrafı olurdu mesela.

14 Mart 2014 Cuma

Ölüm kalımlı haftalara girerken.. #3


Haftayı bu akşamki Karabük-Galatasaray maçıyla açıyoruz. Salı günü tarihi önemde bir maça çıkacağı için maçını Cuma günü oynuyor Galatasaray. Artık deplasman fobisini bitirme zamanının geldiğini düşünüyor herkes. Öyle ki, yönetim olarak artık deplasmanlara takımla birlikte gitme ve deplasman primlerini 2 katına çıkarma kararı alındı. Önceki deplasmanlara nazaran bu açıdan bir farklılık olduğu gerçek. Ancak olumsuz durumlar da var. Galatasaray'ın Cuma günü fobisi malum, ayrıca Şampiyonlar Ligi haftasındaki maçlardaki tutukluğu da malum. Ayrıca ve ayrıca İlker Meral'in hala bu ligde maç yönetebildiğine inanamıyorum. Aslında ilk bahsettiğim nispeten kenetlenme durumu olmasa galibiyete hiç inanmazdım ama bu kez galibiyet görüyorum sanki. Bu arada ben olsam bu maçta Umut-Burak ikilisiyle çıkar, Drogba'yı kesinlikle dinlendirirdim Chelsea maçı öncesi. Hele kendisinin "18 Mart günü Londra'da bu sezonun en iyi futbolunu oynamayı hedefliyorum" dediği düşünülürse...

Yarın da Beşiktaş, Rize deplasmanına konuk oluyor. Rize lige zayıf başlayıp, iyi devam eden ama son zamanda yine vasat oynamaya başlayan takımlardan biri. Ateş hattının tam kucağındalar, geçen hafta deplasmanda Antalya'yı yendiler ve hala mutlak puanlara ihtiyaçları var. Beşiktaş ise geçen hafta Eskişehir'i son dakikada gelen ve herkesi müthiş sevince boğan bir golle yenmişti. Moraller yerinde. Keyifli bir Cumartesi maçı olur düşüncesindeyim.

Lider Fenerbahçe için pek zor bir hafta gibi durmuyor bu hafta. Sondan birinci sıradaki Kayseri Erciyes'le kendi sahalarında oynayacaklar ve eksiklerin hepsi takıma geri döndü. Trabzon'dan da 45 dakika oynayarak hiç yıpranmadan alınan bir 3 puan var. Fenerbahçe için bir olumsuzluk gözükmüyor. Erciyes'in durumu kritik ama deplasmanda Fener'e diş geçirecek kaliteye sahip değiller.

- Ölüm kalımlı haftalara girerken.. #2
Ölüm kalımlı haftalara girerken.. #1

Autocarload

13 Mart 2014 Perşembe

"Ben sporcunun zeki, çevik ve..."


"...aynı zamanda ahlaklısını severim" demişti Mustafa Kemal zamanında. Hakan Çalhanoğlu, bulunduğu konum ve yetenekleri göz önüne alındığında zeki ve çevik olduğu kesin. Ancak "ahlak" ne yazık ki bunların hepsinden çok daha farklı ve -bence- üst bir mertebe. Sadece sporcu değil; buna işçi, patron, müdür, memur, amele herkes dahil. İstersen eşsiz bir yeteneğin olsun, işine olan saygı ve ahlakın üst düzey değilse, sen de üst düzeye ulaşamıyorsun hiçbir zaman.

Hakan, sezonun başlarında Beyaz TV'ye telefonla bağlanarak koyu Galatasaraylı olduğunu, teklif de aldığını ve transfer olmak istediğini, Türkiye'den başka takıma ise kesinlikle gitmeyeceğini söylemişti. Bu açıklamaların üzerine de Hamburg yönetimi, Hakan'la sözleşme görüşmelerine ciddiyet kazandırdı ve 1 hafta geçmeden Hamburg'tan yeni ve daha yüksek sözleşmeyi kaptı Hakan. Yani bu işin bir sözleşme kapma oyunu olduğunu anlamış olduk. İyi bir sözleşme her oyuncunun talep edebileceği bir haktır, ama bunun şekli bu olunca işler değişiyor. Ben zaten o olay üzerine Hakan'ın notunu vermiştim.

Son olarak da 5 Mart'taki Ümit Milli Takım maçına çağırılan Hakan, sakat olduğunu bildirerek "2 hafta süresince sakat" raporu gönderiyor ve Ümit Milli Takım maçına gitmiyor. Raporda Hakan'ın 15 gün futbol oynayamayacağı, 15 gün sonra ancak idmanlara başlayabileceği yazıyor. Hakan'ın bu durumu da elbette anlayışla karşılanıp, yerine başka bir oyuncu çağırılıyor. Ama olay bir kaç gün sonra patlıyor. "2 hafta oynayamaz" raporu gönderen Hakan, sadece 3 gün sonra (8 Mart) Hamburg-Frankfurt maçında oynuyor ve takımının da tek golünü atıyor. Yani 19 yaşındaki geleceğin yıldızı Hakan Çalhanoğlu, Ümit Milli Takımı beğenmiyor.

Bundan sonra milli takım hocalarının tutumu ne olur bilmem ama ben olsam artık A Milli veya Ümit Milli fark etmez, Hakan'ı kolay kolay çağırmazdım. Bu iş özveri işi, emek işi. Çocuk oyuncağı değil. Yaptığı şey dalga geçmekten beter. Hakan, bir kez A Milli formayı giydiği için artık başka bir milli takımda oynama şansı da yok.

Üşüyoruz!


Gönlüm hep seni arıyor,
Neredesin sen?

Nerede o eski çizgi filmler...


Çizgi film izlemeyi bırakmamızın en büyük sebebi bence büyümemizden ziyade bütün çizgi filmlerin saçma sapan hallere gelmesidir. Ne eski kalitede yeni çizgi filmler yapılıyor artık, ne de eski bildiğimiz çizgi filmler kaliteli yazılıyor.. Bilmiyorum benimle aynı mı düşünüyor herkes ama bazen televizyonda Tom ve Jerry'nin falan yeni yapılmış bölümlerine denk geliyorum, saçma sapan şeyler yazmışlar, eski tadından eser yok. Eskiden izlediğimiz Tom ve Jerry, Bugs Bunny, Tazmanya Canavarı, Temel Reis, Tweety, Taş Devri, Jetgiller, Road Runner, Casper, Şirinler, Red Kit, Richie Rich, Ninja Kaplumbağalar, Tsubasa... Pokemon'u falan hesaba katmıyorum zaten, o başlı başına bir fenomendi. Cidden şimdi denk gelsem, bir çoğunu şimdi bile büyük keyifle izlerim. Bazıları hala yapılıyor ama dediğim gibi eski kalitesinden çok uzak.

Bu postu da neden yazdığımı hiç bilmiyorum.

12 Mart 2014 Çarşamba

Ekmek almaya gittim..


Dün İzmir'de yine savaş vardı. Yine tomalar, biber gazları, sular, müdahaleler.. Yine direndik, bu sefer Berkin için. Özlemişiz biber gazının tadını. Bu kez soğuktu hava. Yine oralardaydık. "Hava sıcak olduğu için millet sokaklara döküldü" diyenlere inat.. Bu aklı başında kesim direnmeye devam edecek. Devam edeceğiz. Vatan hainlerine inat. Hayatları boyunca harcayamayacakları paraların köpeği olarak başkalarının hayatını hiçe sayanlara inat. Tayyip'e, Melih'e, Avni'ye, Acun'a, Rasim Ozan'a, Ertem Şener'e inat.. Orospu evlatlarına inat.

Dün olduğu gibi bugün de bloga Berkin dışında bir post atmayacağım. Benim burada bir başıma yaptığım mikronluk protesto kimsenin ilgisini çekmeyecek olsa da kendime saygımdan, insanlığa saygımdan bloga eğlenceli bir şeyler koymak gelmiyor içimden.

Ekmek almaya gittim, yarın gelicem.

10 Mart 2014 Pazartesi

Dövmeli #24

Lifeguard

9 Mart 2014 Pazar

Aduket!



Ahahahaha bu reklamı yeni görüyorum. Street Fighter'daki araba parçalama bölümünün araç kasko reklamına uyarlanması, ciddi anlamda hayatımda gördüğüm en yaratıcı reklam fikirlerinden biri. Ryu arabayı parçalarken arkada sürekli aynı hareketleri yapan insanların ayrıntısına kadar düşünen ve bu reklamda emeği geçen herkesi ayrı ayrı tebrik etmek gerek. Muazzam olmuş.

PS: Keşke Ryu yerine Ken kullanılsaymış :(

Aslantepe'ye düşen sol bek tanesi...

Alex Nicolao Telles

50'lerde seksi olmak


Sıkı sinema takipçileri Elizabeth Taylor'ı zamanında izleme şansına nail olamasalar da en azından ismen tanıyacaklardır. İki kez Oscar kazanmışlığı var, tam 8 evlilik yaptı ve 2003 yılında, 79 yaşındayken hayata veda etti. Zamanın hem oyuncu, hem de seksilik olarak en üst düzey kadınlarından biri. Bu fotoğraf 1951 yılına ait, Taylor 19 yaşındayken.. Güzel kadınmış hakikaten.

Bugünlerde Twitter'daki tarihsel bilgi veren hesaplar ilgimi çekmeye başladı da, enteresan olanları buraya taşıyorum ara ara.

8 Mart 2014 Cumartesi

Bu adam ne yapıyor?


İlk bakışta kayak yapıyor gibi gözükse de diğer fotoğraflar incelendiğinde bunun aslında bir sanat olduğunu fark ediyoruz. Benim çok ilgimi çekti açıkçası. Çünkü bu işi yaparken yapılan işin bütününü hiç bir zaman görme imkanı yok, anca tepeden bakması gerekiyor. O yüzden baya enteresan bir olay. Bu da videosu: http://www.youtube.com/watch?v=Y0bYpF_JqME