31 Temmuz 2008 Perşembe

Ömer Onan vs. Kobe Bryant


Eheh güzel maçtı. İlk çeyrek çok iyi direndik ama bu kadroya ayak uydurmak mümkün değil. Hele ki Hido'suz. İlk çeyrek skorda kalmamızın yegane nedeni de bulduğumuz birkaç bireysel atış ve ABD'nin hücum hevesinden dolayı savunmada risk almasıydı.

Ama güzeldi. Eğlenceli bir tecrübe oldu hem seyirci, hem takımımız adına. Spikerden "Ömer, Kobe'yi top kaybına zorladı" , "Semih, Howard'ın üstünden bıraktı" , "LeBron, Ersin'in üzerine gitti" cümlelerini duymak yüzümde bir tebessüm oluşturdu her seferinde.

Ve güzel bir taraf da şu, korkmadan oynadı oyuncularımız. Bu kadroyla da en fazla bu olur yani. Hele takım daha yeni bir araya gelmişken...

Engeller.. Engeller...


Yüce mahkemeler birliği konfederasyon bakanlığı, 960121987. madde gereğince ve Allah'ın da izniyle Dailymotion.com'u da engellemiş. Elinize sağlık.. Tabii DNS falan filan girilebiliyor yine ama iyice boku çıktı bu işin. Hangi amaca hizmet edildiği de belli değil.

Bütün video siteleri potansiyel siyasi ve dini tehtid içeriyor, hepsini toptan kapatalım o zaman. Hey yarabbim...

Resmi kaleci


Morgan De Sanctis resmi olarak açıklandı GS tarafından. 1 yıl kiralık.

Daha önceki ilgili yazımda da bahsettiğim gibi, çok iyi kaleci olduğu açık. Zaten 31 yaşında, kendini kanıtlamış bir adam olmasının yanı sıra; İtalya gibi bir kaleci memleketinde kendini gösterip, geçen sene bütün sezon kenarda oturmasına rağmen Euro 2008 İtalya kadrosunda Buffon'un arkasında olmayı başarmış ise birşeyler var demektir...

İnşallah iyi bir sezon geçirir ve GS bonservisiyle birlikte alabilir kendisini. Çok iyi bir sezon geçirirse Sevilla bırakmak istemeyebilir ama kendisinde biter bir şekilde iş. Tabii kötü bir ihtimal olarak da, amacı burada kendini gösterip La Liga veya Serie A'ya tekrar kapağı atmak da olabilir.
.
  • De Sanctis > Sorensen > Itandje

LA Lakers - FC Barcelona

Barcelona, kutsal topraklara geliyor... 18 Ekim. Pau Gasol kıyağı.

"Maçın adı çok büyük!" - Cem Pekdoğru

Avrupa Yakası


Bu kez çıtırdıyor... 445. sezonunu izlemeye hazırlanırken Hümeyra (İffet) ve Vural Çelik (Kubilay/Gülenay) ikilisinin bırakacağını duydum.

Hadi "Volkan askere gidiyor" ayağına Ata Demirer kaynamıştı bir şekilde. Onun yerine de kısa bir süre Gaffur ve Burhan'la işi götürmüşlerdi. Hatta resmi verilere göre daha fazla izlendi Burhan Altıntop'lu hali... Ama bu ikiliyi nasıl kaynatacaklar bilmiyorum. Kaynatmayıp yeni bir karakter desek, bu dizide herkesin o kadar nokta karakterleri var ki, yeni birisi mümkün değil gelemez.

Bu arada Volkan'ın askerliği ne zaman bitecek bilmiyorum ama, bir ara "Volkan askerden dönüyor" olayıyla Ata Demirer'i tekrar diziye döndürme durumu olduğunu duymuştum (sanırım geçen yıl duydum). Olmaz da, eğer ki olursa Burhan-Volkan çatışmasını seyretmek inanılmaz bir keyif olur. Hayal etmesi bile komik.

Ben ilk bölümünden beri fanatiğiyim. 200. bölüme yaklaşılıyor, hala fanatiğiyim. Volkan da gitse, Burhan da gitse, İfot da gitse izlemeye devam edeceğim. Hepsinden aynı keyfi almasam da, Gülse Birsel'in bu şaheseri her halükarda izlemeye değer.

Sports #9

30 Temmuz 2008 Çarşamba

2 boyutlu Counter Strike


Tırıvırılara gerek yok, herkes biliyor zaten CS'yi. Direkt olaya geçiyorum.. Oyunun 2 boyutlu, kuşbakışı versiyonunu çıkarmışlar.

Bütün haritalar, ses efektleri, silahlar tamamen herşey aynı. Tek fark; görünüm. FPS görünümde değil de tepeden oynuyorsunuz oyunu. Hem LAN'dan, hem online, hem de botlarla oynayabiliyorsunuz. Counter'cılar için ilginç bir tecrübe olacaktır. Ben denedim, alışması zor ama eğlencelik, zaman öldürülebilecek birşeye benziyor. Zaman ayırmak lazım.

Tabii head-shot'çılar pek sevemeyecek sanırım :)

Download Counter Stike 2D (6,5 MB)

2 gün sonra düzenleme: Bu arada bir uyarı maili geldi. Oyun için yeni çıktı demişiz ama yeni değilmiş. 2 yıldır oynayan bir arkadaş varmış. Yanlış bilgi ise özür dilerim, bir teknoloji sitesinden yeni çıktığını okumuştum.

"Emre bitti, sıra Arda'da"


Fenerbahçe taraftarının MTK maçında açtığı pankart. Fenerbahçe adına üzücü. Arda Turan çok büyük Galatasaraylı'dır. Emre değil. Misilleme için söylemiyorum, gerçek bu. Arda'yı parayla satın alamaz yani Fenerbahçe malesef. Bu pankartın açılması da talihsizlik bence. Şimdi Fener Arda'yı alamayınca Galatasaray taraftarı nasıl bir pankart açsın?

- Bu arada maç için Fenerbahçe'yi tebrik ediyorum. Turu koydu cebine.

Türkiye vs. Dream Team


Resim gerçek. Kobe Türkiye maçı öncesi Türkiye ile ilgili çok güzel şeyler söyleyip, ülkemize saygı duyduğunu falan söylemiş. Hatta patlamada ölen şehitlerle ilgili bile konuşmuş. Ayrıntı için Milliyet'in şu haberini baştan sona okumanızı öneririm...

ABD ile yarın öğleden sonra maç yapıyoruz. NTV Spor canlı veriyor 15:00'da. Kobe'ye, LeBron'a, Dwight'a karşı oynayacak bizimkiler.. Ne olacağını çok merak ediyorum. Bizimkilerin o şovlar, o smaçlar karşısında düşeceği durumlar beni meraklandırıyor.

Not: NTV Spor aynı zamanda, aynı gün akşam 8 ve gece 12'de maçı banttan verecek.

Nelly Makdessi

Biz eskiden... #4

Kaygısızlar


Gerçek bir efsaneydi o. Zaten çoğu kişi izlemiştir az çok. Müthiş derecede anlamsız, saçma ama güldüren espriler, nefis karakterler... Hayatımda izlediğim en komik Türk dizisidir. Açık ara.

36 çocuk, 3 karısıyla Memnun, psikopat mafya Kültigin (nitekim kendisi idolümdür) ve onun avanak adamları, salak Eleman ve sevdiceği Burcu (Kültigin'in kardeşi), Berber İsmail, Amerika düşkünü patron, ev sahibi Hacı Gaffur ve diğer tamamlayıcı roller... Hepsi müthiş yerleştirilmiş ve gerçekten çok eğlenceli roller biçilmiş karakterlerdi.

Bu kadar saçma espriler olup da bu kadar güldüğüm bir dizi, film veya program yoktur. Öyle gerizekalı sitkomlar gibi zorla gülme efekti falan da yoktur ayrıca.. Bu dizinin esas kategorisi komedi değil de, "absürd komedi" olmalıdır. Ve Türkiye'nin belki de ilk ve tek absürd komedi dizisidir.

Zaman zaman da Dizi TV, D Plus gibi tuhaf kanallarda veriliyordu. Ama uyduda ikisi de kalmadı artık malesef. Geçen yaz boyunca hergün sabaha karşı 5'te veriyordu D Plus. Ben de her sabah uyumaz, 5'e kadar bekler ve izlerdim diziyi. Sonra D-Smat'a geçti kanal. Hala da öyle. Şu an veriyorlar mı bilemiyorum tabii. YouTube'a falan "Kaygısızlar" yazıp, çıkan bütün videoları tek tek izleyin.

Birkaç örnek:

* * *

Biz Eskiden... Arşiv: #3 | #2 | #1

İpte yürüyor...


Roger Federer, geçen hafta Rogers Cup'ın ilk maçında elenmişti hatırlarsanız. Fedex, dün de yine ilk maçında yenilip, bu kez Financial Group Masters'tan elenmekten son anda kurtuldu. Federer'in ilk maçı, final maçı havasında geçti. Tie-breakler, maç sayısını çevirip ace'lerle falan aldığı sayılar... Tecrübesiyle bir şekilde aldı maçı. Ama Nadal'ın yaptıklarını gördükten sonra, bu sporda tecrübeden çoook daha fazlası gerekiyor, bunu biliyoruz.

Federer, 1. sıra gidecek korkusuyla mı böyle yapıyor, Nadal vakaları mı hala aklında, yoksa başarıya mı doydu ne oldu bilmiyorum ama kesinlikle gerçek Federer bu değil. Sanırım Nadal'ın zirveye kamp kuracağı gün, tahmin ettiğimizden daha yakın.

Bir Fedex hayranı olarak; inşallah 2009 Wimbledon'a kadar ilk sıradan düşmez de O'nun 1 numarada olduğu bir turnuva daha izleriz.

29 Temmuz 2008 Salı

Lincoln bildiğiniz gibi...

...yani sakat.


Bütün taraftarın yalakalık yaptığı bu adam, geldiğinden beri kendini sevdirecek hiçbir şey yapamadı. Attığı tek tük golleri saymıyorum, bu kadar para verilen bir adam onu da yapsın artık.

Beyimiz yine sakat. Geçen sene sertlikten yakınıyordu, antrenmanda yine sakatlanmış. Adım başı sakatlanıyor. Ben bıktım. Kendisinin yapabileceği birşey yok tabii bu konuda, ama ne bileyim, hiçbir zaman ısınamayacağım sanırım. Bu kadar sakatlanan bir adamı ne olursa olsun sevebilmek mümkün değil.

Ama şunu da ekliyeyim, sakatlık problemi olmasa çok iş yapacağına inanıyorum ben. Ama sanırım biz bunu hiçbir zaman göremeyeceğiz.

Yönetime de birşey diyemiyorum. Hala para sıkıntısı var, eskisi kadar olmasa da. Mecburen risk alıyorlar. Çok da fazla eleştiremiyorum. Yıldız almayıp, risksiz ama mücadeleci ucuz adam alsın desek taraftara beğendiremeyecekler kendilerini. Kewell, Lincoln gibi yıldız ama sakatlık riski yüksek adamları alıp şanslarını deniyorlar. (Biraz dağınık bir paragraf oldu galiba, uykusuzluk..)

Bakalım şans ne zaman tutacak!?

Yelena Isinbayeva #2

Rekorlarla dalga geçmek...


Hatun 5,03 m yükseklik ile elinde bulundurduğu sırıkla atlama dünya rekorunu az önce 5,04'e çekti. Hem de yine çok fazla zorlamadan. Sanırım santim santim yukarıya çekecek sürekli kendi rekorunu. Takipçisiyiz...

Atletizm camiası kendine "yıldız" profilini bulmuş durumda.

Edgar Davids


Bir aralar dünyanın sayılı ön liberolarından biriydi. Hollanda, Davids dendi mi akan sular dururdu. Herkes ismini "Deyvids" diye okurdu. Ama "Davits" idi o. Saç stili, eşsiz gözlükleri, kısa ama karizmatik fizik yapısı ve hepsinden önemlisi başarılı futboluyla herkesin beğendiği bir futbolcuydu. Winning Eleven efsanelerinden biridir kendisi ayrıca.

Şimdi resmen Kocaelispor yolunda olduğu söyleniyor!

İlk duyduğumda ciddiye almamıştım da iş ciddi gibi. Anlaşma sağladığını söylemiş yöneticiler. İsminin bile Türkiye'ye adım atması güzel olur, ama futbol olarak bu yaştan sonra ne yapar bilemiyorum. Son yıllarda hiç izlemedim. Ne fizik durumu, ne yapabilecekleri hakkında çok fikrim yok. Belki de çok iş yapar Kocaeli'nde.

İnşallah gelir.

Forgetting Sarah Marshall (2008)


Güzel filmmiş, çook uzun süredir duruyordu arşivimde, az önce izlemek nasipmiş. İzlediğim en iyi filmlerden biri değil tabii ama, eğlenceli, sürükleyici.

Sadece Mila Kunis'in müthiş tatlılığı için izlenir, Peter'i kendi yerine koymak için izlenir, Sarah Marshall denen orospuya gıcık olmak için izlenir...

Fenerbahçe Ön İnceleme


Gerçi ön incelemelikten çıktı biraz yazı, geç kaldık. Fener birkaç gün sonra ilk resmi maçını oynuyor MTK ile. Geçen seneki başarıdan dolayı da medyada gayet ön planda, herkes merak ediyor neler olacağını...

Şöyle bir hazırlık maçlarına bakıldığında, Fenerbahçe pek etkileyici sonuçlar alamadı. Buna rağmen lige en hazır görüntü onlardaydı, mecburen. Beşiktaş'ı pek takip edemedim açıkçası ama, Galatasaray tüm maçlarda ikinci yarıları paf takımla oynarken FB'de Alex, Güiza falan genelde 90 dakika oynadılar. Tabii yakın zamandaki maç yüzünden mecburen böyle oldu. Ayrıca Deivid, Vederson gibi kayıplar vermesine rağmen Milli oyuncuların hepsi sağlam geldi. Bu da bir şanstı FB adına.

Aragones iyi bir hocadır mutlaka, istekli de görünüyor. Yalnız Euro 2008 şampiyonluğu değerini 5'e katladı bir anda. Bu tür üst düzey arenalarda, üst düzey oyuncularla çalışan teknik direktörler arasında pek farklar olduğunu sanmıyorum ben. Eğer kadroda fazla sorun yoksa hocanın başarılarda payı %15 civarındadır en fazla. Ha eğer çok özveri gösterilmesi gereken bir takımsa ayrı.. O zaman hoca çok fark yaratabilir. Şimdi kalesinde Casillas; savunmasında Puyol, orta sahasında Senna, Iniesta, Xavi; hücum hattında Torres, Villa olan bir takımın başarı yakalaması için hocanın zaten takıma sihir yapmasına gerek yok. "Takım iyi, Aragones'e iş düşmedi" demiyorum. Ama yani bu turnuva Aragones için ölçü değildi. Hem de hiç. Ölçü Fenerbahçe'de yapacakları olacaktır. Bunu için "şöyle olur" gibi bir öngörüm yok.

Kadroya bakıldığında ön libero dışında belirli bir sorun yok takımda. Hatta geçen sene müthiş bir gelişim gösterdiğine inandığım Deniz orada da çok iş yapabilir. Ama yabancı, iyi bir ön libero alınırsa tabii o sorun da yok olmuş olacak. Ben bu konuda Aziz Yıldırım'ı eleştiriyorum açıkçası. Yıldırım müthiş bir patron ama iyi bir "futbol başkanı" değil. Bu kadar deli paralarla her sene 1-2 mevkii eksik kalıyorsa bir sorun vardır. Güiza'ya dünya üzerindeki en fazla para veren takımdan iki kat daha fazla verip alabiliyorlar ama ya bek, ya kaleci, ya ön libero problemiyle giriyorlar sezona hep.

Mevkiilere göz atarsak.. Lugano ile Edu ikilisi geçen sene çok büyük tecrübe kazandılar. Bu sezon çok daha başarılı sezonlar çıkarabilirler. Ama tabii Fener'in oynayacağı sisteme de bağlı biraz. Eskisi gibi ortayı toparlayan ön libero sistemiyle, ön liberoda Selçuk, Emre'yi falan kullanarak oynamak savunmayı da çökertir. Aragones farklı birşeyler denemli. Carlos - Gökhan bek ikilisi Türkiye'nin kağıt üzerinde en iyisi. Ama Carlos'un durumu mühim tabii, herkeste bir şüphe oluştu şimdi. İkisi de ağır sakatlıklardan çıkıp gelecekler...

Orta sahada ön libero olayını bir kenarı bırakırsak solda Boral, ortada Emre, sağda Colin, forvet yakınında Alex şeklinde bir sistem mi belirlenecek bilemiyorum, ama benzer olacak gibi duruyor. Türkiye Ligi'nde çift forvet deneyebilir Aragones. Türkiye Ligi'nde zaten FB, GS kolay gol yemiyorlar. Çift forvet denemesi iki takım için de geçerli. Ama gol hatları nasıl kullanılacak onu da bilmiyoruz. Şu anda ön libero sorunu hem defansı, hem forveti etkiliyor. Marco'nun yerine istenen Senna 3.5 milyona burun kıvırdı. Ama Marco biraz fazla para verilmemek için, biraz da kişisel bir menajer takışmasından dolayı Betis'e gitti, belki de bir hiç uğruna. Neyse belki de ayrıntısını bilmeyip, işkembeden sallayan bir rakip taraftarıyım. Bu arada Xabi Alonso olayının gerçekleşmesinden çok korkuyorum bir GS'lı olarak. Çok acayip bir iş olur.


Güiza konusunda golcülüğü, bitiriciliğine birşey diyemem. Boşuna gol kralı olmaz bir adam. İspanya'da gol kralı olmak büyük iş tabii. Ama "La Liga Gol Kralı" isminin söylenişindeki asalet kadar büyük oyuncu olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Bizde bir Anadolu takımında gol kralı olan Zafer Biryol'un, Okan Yılmaz'ın, Gökhan Ünal'ın İspanya versiyonudur en nihayetinde. Fenerbahçe geçen seneki gol yollarında üretkenliğini sürdürürse 20 golü de aşar rahatça.

Ha genelde olumsuz gibi konuştum ancak rakip takım olduğundandır. Burada telafi edeyim, yok öyle birşey. Bütün yazdıklarım yalandı. Şaka bir yana FB zaten çok iyi bir kadroya sahip. O yüzden iyi yönlerini geçen sene Avrupa'da oynadıkları topla bize gösterdiler zaten. 2000's GS efsanesinden sonra Avrupa'da en/tek düzgün top oynayan takım oldular. Bu sene ise eskiye göre olan ufak tefek eksilerinden bahsettim. Yoksa Fenerbahçe Marco dışında aynı Fenerbahçe Alex'li, Gökhan'lı, Deivid'li, Semih'li Fenerbahçe. Hatta Güiza'lı... Ama açıkçası Fenerbahçe biraz "varlık içinde yokluk" durumunda.

Kişisel düşüncem ligin bu sene her zamankinden daha zevkli geçeceğidir. Açıkçası yıllardır Galatasaray ve Fenerbahçe ilk kez kağıt üzerinde bu kadar birbirine yakın durumdalar. Biri diğerinden bir adım önde, bir adım geride... Fark etmez. Avrupa'da neler olacağı ise oturan kadroların çizeceği görüntüyle alakalı biraz. Şimdiden bir yargıda bulunmak yanlış.

Keyfini çıkarın.

Sports #8


28 Temmuz 2008 Pazartesi

Hayat


Her ne durumda olursam olayım, beterini hayal ederim. Kafamda çok daha fenalarını, çok daha kötü durumlarını canlandırırım. Bundan daha kötü olamaz diye birşey yok. "Beterin beteri var" lafı çok sıradan, klişe gibi gözükse de hayatımda duyduğum en doğru ve derin sözlerden biridir. Anca başa gelince anlaşılabilir. Bunlar işin tırıvırı kısmı belki de. "Ulan yaşın başın kaç da hayat dersi veriyorsun?" diyenleri duyuyorum şu anda ekranın başında. Haklısınız. Sadece kötü bir dönem geçiriyorum son zamanda. Duygusal bir anımda bir şiir gördüm, onu paylaşacaktım, içimden gelenleri de dökeyim dedim. Bunlar döküldü. Kusura bakmayın.

Şiirden önce şarkıcı Doğuş'tan bir sözle gireyim...
Hayat; sırf sana inat olsun diye, uçurumun kenarında duruyor.

Hayat bir nefestir, aldığın kadar
Hayat bir kafestir, kaldığın kadar
Hayat bir hevestir, daldığın kadar
Unutma! Önün mezar, sonun mezar.

Hayat bir muamma, çözdüğün kadar
Hayat bir seyahat, gezdiğin kadar
Hayat bir duygudur, sezdiğin kadar
Unutma! Yönün mezar, sonun mezar.

Hayat bir yaygıdır, yaydığın kadar
Hayat bir saygıdır, saydığın kadar
Hayat bir kaygıdır, duyduğun kadar
Unutma! Yönün mezar, sonun mezar!

Hayat bir çıkıştır, çıktığın kadar
Hayat bir bakıştır, baktığın kadar
Hayat bir bıkıştır, bıktığın kadar
Unutma! Önün mezar, sonun mezar!

Hayat bir rüyadır, yorduğun kadar
Hayat bir cevaptır, sorduğun kadar
Hayat bir seraptır, gördüğün kadar
Unutma! Yönün mezar, sonun mezar!

Hayat bir olgudur, olduğun kadar
Hayat bir dolgudur, dolduğun kadar
Hayat bir bulgudur, bulduğun kadar
Unutma! Önün mezar, sonun mezar!

Bal der hayat böyle, yokuş iniş var
Geldiğimiz gibi, bir de dönüş var
Sonunda tahtadan at'a biniş var
Önün mezar, sonun mezar. Unutma!

İyi geceler...

Basın alışkanlıkları

(Aralardaki haber ayrıntılarını ben kestim, yerden tasarruf için)

Daha önce İbo Show'un olduğu bir günde şehitlerin öldüğü haberi gelmişti ve İbrahim Tatlıses yayını kesmeyip, dansöz oynattığı için herkes tarafından kınanmıştı, eleştrilmişti hatırlarsanız.

Dün gece de yine İstanbul'da bir patlama yaşandı ve ölen, yaralananlar oldu. Milliyet de bu kez böyle bir haber yapmış. İbrahim Tatlıses'in yine yayını kesmediği ve diğer eğlence programlarının da olayı umursamadığından bahsetmiş haberde. Ayrıntıları sitesinden okuyabilirsiniz.

Öncelikle daha önce de bahsetmiştim, İbrahim Tatlıses'i günahım kadar sevmem. Ancak işin kişisel olmadığı durumlarda ne görüyorsam onu söylerim. Dün özellikle bu olaydan sonra TV programlarına dikkat ettim, bakalım ne yapacaklar diye. Hepsi ağırlaştırdı programını. İbo kendince konuşmalar yaptı, ağır ve ilgili şarkılar söyletti. Fox'taki Roman programında da salondaki her plazmaya Türk bayrağı görüntüsü verip Türkiye'yle ilgili şarkı söylediler, hatta eleme yapmadılar bu hafta. TRT'deki çifte kavrulmuş dedikleri programı da yarıda kesip, bitirdiler. Yani hiçbiri aynı rutininde devam etmesi programına... Haberde ise "hiçbiri yayın temposunu bozmadı" diyor.

Medya hiç ekrana bakmayıp, el alışkanlığından mı yapmış bu haberi acaba?

NBA Çocuğu


Fenerbahçe'de çok başarılı 2 sezon geçiren ve 2 şampiyonluk kazandıran Willie Solomon nihayet NBA yolcusu... Toronto ile imzalayacağı duyurulmuş.

Hele şükür diyorum. Bence NBA'de birçok takımda hakikaten ciddi süreler alabilirdi Solomon önceki yıllarda da. Hücumda zaten bir ilah, savunma özellikleri de hiç fena değil. NBA'de rolüne göre gerek bile kalmayabilir buna. Ama anca 30 yaşında tekrar dönüyor. Bu NBA'de iş yapmaz demek değil, hatta formunun zirvesinde şu an, gayet de yapar şansı da yaver giderse. Ama daha önce tutunabilseydi, daha uzun vâdede kalıcı olabilirdi.

Merakla takipçisiyiz bu sezon...

"Underrated" Español Chicos


Dünya futbolunda olduğundan çok daha fazla değer görenler vardır. Bir de hak ettiğinden az değer görenler, yani gözle görülenden fazla iş yapanlar... Euro 2008'le birlikte Xavi ile Iniesta ikilisi bu konuda tavan yaptılar benim gözümde.

Torres'in, Senna'nın, Villa'nın, Casillas'ın göz önüne geldiği şampiyon İspanya takımında orta sahanın kemiğini ve hücum hattını güçlendiren en önemli adamlardı. Hiç gösterişsiz, hatta Senna gibi çok fazla koşar gibi de görünmeden takımın en önemli iki oyuncusuydu bence bu ikili.

Özellikle final maçında biraz daha "gözüken futbol" oynayarak da arttırdılar göz zevkimizi. Şimdi daha ön plana çıkarılarak "underrated" kıvamından kurtuldular, Euro 2008 ile birlikte... Yani bu turnuvaya kadar underrated'dılar bir nevi. Nitekim Xavi Euro 2008'in en iyi oyuncusu seçildi.

Xavi'nin zaten 2010'a kadar sözleşmesi vardı. Iniesta da yıllığı 5 milyon avro'dan Barça ile 6 yıllık imzaladı. İkisinin de Barça'da olması Barça için müthiş bir şans bence. Takipçileriyiz...

Tesadüften biraz daha fazlası...


2 gün önce, takıldığım forumlardan birinde LOST'u kargoyla gönderebilecek birileri olup olmadığını sormuştum. Bir arkadaş da bana özelden yazmıştı "bütün sezonlar bende var, hallederiz birkaç güne kadar" diye. Dün gece de ayrıntıları konuştuk. Ve tesadüfe gelin...

Kısa bir konuşmadan sonra anlaşıldı ki; Herifle aynı şehir, aynı ilçe, aynı semt ve inanılmaz bir şekilde aynı mahallede oturuyormuşuz. İki sokak aşağımda oturuyormuş. Bugün de gittim aldım bütün CD'leri elden. Allah razı olsun.

Ha "neden gidip bir CD'ciden yaptırmadın?" derseniz.. Tabii ki birkaç yere gittim ve 4 sezon için en düşük fiyat 100 YTL istiyorlardı. Onca sezon, DVD kalitesi ve onca CD göz önüne alındığında anormal bir fiyat değil ama 5-10 tane korsan CD'ye de 100 YTL verecek biri değilim malesef.

* * *

Bu arada Lost demişken; ilk çıktığı zamanlarda haberim olmamıştı, yavaş yavaş popülerleştiğinde de pek umursamadım açıkçası. Dizilere çok meraklı biri değilimdir. Geçtiğimiz 2 senede de staj ve ÖSS yüzünden başlayamadım bir türlü. Kısmet bu yaza oldu.

Herkesin delisi olduğu Lost'u ben hayatımda ilk kez birkaç gün önce izlemeye başladım. İnternetten ilk 10 bölümü indirdim. Tabii hasta olunca hemen CD'lerini aramaya koyuldum, çünkü internetten indirmeyle uğraşılacak iş değil pek. Tanıdığım herkese haber salmıştım dört bir koldan. Birkaç alternatiften cevap bekliyordum. Ve olabilebilecek en iyi şey oldu, yani bu tesadüf gerçekleşti.

Geliyo'


Rafael Nadal yürümeye ve zirvedeki İsviçreli'nin koltuğunu sarsmaya devam ediyor. Rogers Cup'ta da şampiyonluğa ulaşarak bu sezonki toplam 7. zaferini kazandı. Muhtemelen kısa bir süre içinde 1. sırayı alacak.

Her tenisçi 1 numara olmak ister. Ben de isterim am ben şu an 2 numarayım. 1 numara ya da 2 numara olmakla da çok çok mutlu olmalıyım. Eğer 2 numaraysam, bunun sebebi önümde Roger Federer gibi inanılmaz bir tenisçinin olmasıdır. - Nadal

Hatta bu hafta ABD - Cincinati'de yapılacak Financial Group Masters'ta bile yerleşebilir ilk sıraya. Eğer Federer yarı finalden önce elenir ve Nadal şampiyon olursa, Nadal 1. sırayı kapmış olacak.

Söyleyecek birşey yok. Masters, Olimpiyatlar, US Open... Bekliyoruz.

9000 kişilik restoran?


Çin'de Beijing Duck isimli restoranda aynı anda 9000 kişi (hayır sıfırı fazla koymadım, tam dokuz bin) oturarak yemek yiyebiliyormuş. Bu nasıl bir hizmet anlayışı, nasıl bir emek, nasıl bir düzendir yahu? Resmen bir ilçe, semt gibi...

Bir başka kara günümüz


Ne desek boş... En son 17 ölü, 100 küsür yaralıydı bilanço. Başlansa çok şeyler söylenir de, mühim olan elden gelebilecek birşeyler söylemek. O yüzden susuyorum. Susuyoruz. Ama konuşacak birilerinin çıkmasını da merakla bekliyoruz. Sonra da rutinlere devam ediyoruz...

"Başımız sağolsun" ile yetinmek ne kadar kolay di' mi?

Sports #7


27 Temmuz 2008 Pazar

Kaju Fıstığı


Yemeyen de vardır mutlaka. Henüz çok popüler bir çerez değil Türkiye'de. Pahalı da tabii. Her zaman yenebilecek birşey değil, tuzu kuru olanlar dışında. Ben de ilk olarak, iki sene önce falan yemiştim sanırım. Ayrıntısını, nasıl üretildiğini falan hiçbir şey bilmiyorum. Sadece yiyorum. Antep fıstığıyla beraber üzerlerine çerez tanımıyorum. Kabuk gibi derdi tasası da yok. Leblebi gibi at ağzına, çatur çutur ye. Müthiş bir tat. Her çerezcide, mağazalardaki çerez reyonlarında var. Henüz denememiş olanların mutlaka tatmasını öneririm.

Capitaine


Claudio Makalele, PSG'de ilk maçına Gent karşısında çıktı. İlk maçından itibaren, yeni kaptanın Makalele olduğunu görüyoruz...

*Resim buradan araklanmıştır.

Boca vs. River

Boca Juniors taraftarı River Plate derbisine gidiyor...

"Tepki almadım"


Emre, GS taraftarından tepki almadığını söylemiş! Nasıl almadı yahu? Bütün GS'la alakalı internet siteleri ateş püskürdü. Kızan, dalga geçen, üzülen, vefasızlıkla itham eden oldu. Hatta Milli Takım ile beraberken bile bir taraftar ile bu yüzden kavga ettiğini herkes izledi.

Yazılı mukavele ile resmi tepki mi alması gerekiyor "tepki" diyebilmesi için?

Güiza > Ronaldinho


Dün anketi yorumsuz koymuştum. Bugünse Güiza, Ronaldinho'yu da geçerek Fifa.com'un anketine göre yılın en heyecan verici transferi konumunda. Deco'yu, hatta Ronaldinho'yu geçmek? Fenerbahçe taraftarı atağa geçmiş :)

Biz eskiden... #3

Yazı dizisinin 3. ayağında bir efsane var. Atari salonu efsanesi. Oyunların babası.

Street Fighter


Öyle pıleysteyşınlar, bilgisayar oyunları yoktu o zamanlar. Vardıysa da henüz yaygın değillerdi. Elimize her para geçişinde çocuk bütçesine göre ateş pahası olan o jetonlardan alır, heyecanla oynardık. Atari salonlarının en çok sıra olan, dolayısıyla en popüler oyunuydu. Oyunu bitirebilenler salonun ağası ilan edilirdi.

Baştan söyliyeyim, benim "efsane" diye nitelendirdiğim, atari salonlarında herkesin bildiği 8 dövüşçülü oyundur. Sonraları tuhaf tuhaf, bilinmedik adamları olan versiyonları çıktı ama hiçbiri doğal olarak ilkinin tadını vermedi.

İlk rakip jiletçi Guile idi. Bumerang şeklinde jiletini atarken "alexx buu" diye bir ses çıkarırdı. Belki de o attığı şey hiçbir zaman jilet olmadı ama biz hep jilet diye bildik. Neyse. Daha sonra 8 adamın hepsini yener ve son olarak bizim seçemediğimiz adamlar olan Balrog, Vega, Sagat ve Mr. Bison ile dövüşürdük. Aralardaki araba parçalama bölümü en zevkli bölümlerden biridir. Arabayı tamamen infilak ettiremeyince salona rezil-kepaze olurduk.

Oyunun en popüler karakteri tartışmasız Ken. Karizmatik duruşu, uzun sarı saçları, kırmızı kıyafeti ve kazandığı maçlar sonrası yaptığı zafer işaretiyle; Ryu ile aynı dövüş özellikleri olmasına rağmen herkese daha çekici gelmiştir her zaman. "Aduuu ket" , "Aoouurryuu ket" , "Dapdapdap duu ket" hareketleri de salonun en prestijli hareketleriydi tabii.

Bunların dışındaki adamlar sumocu Honda, elektrikçi yaratık Blanka, "kız" Chun-Li, ayıboğan Zangief, kolu bacağı uzayan Dhalsim idi. Hepsinin yapabildiklerini, karakterlerini dün gibi hatırlıyorum. Ama bilenler hiçbir karakterin hareketinin hangi tuş kombinasyonlarıyla yapıldığını kimseye söylemezdi. "Abi aduket nasıl yapılıyodu yaa" veya "Abi oryuu çekmek için sol aşağı sonra kırmızıya mı basıyoduk " soruları sorulduğu anda salona bir sessizlik çökerdi. Hepsi birer devlet sırrıydı. Bir akrabanız veya çok samimi arkadaşınız bilmediği sürece hiçbir hareketi öğrenemezdiniz. Mahallenin en sevecen insanı bile gavur kesilirdi o makinelerin başında.


Bir de nedense Guile ve Chun-Li hiç kimse tarafından seçilmezdi bizim oralarda. Honda ve Zangief de nadir alınanlar arasındaydı. Bütün salonu tek bir makineye kitleyen dövüşler ise iki iyi bilenin oynadığı bir Ken-Ryu duellosuydu. Hiç darbe almadan rakibini yenen için "perfect" derdi oyunun spikeri, karizmatik bir sesle. Salon ahalisi de buna "pörfek çekmek" adını takmıştı. Başka mahalleden gelen misafirlerin "oğlum bizim mahallede Cemil abi var, son adama bile pörfek çekiyo, burdaki herkesi yener" deyimleri meşhurdu. Son adam dediği Mr. Bison'du. Her mahallenin böyle abileri vardı mutlaka.

Yenilen adamların maç sonrası ağzı burnu dağılmış, kan içindeki suratlarını görünce herkeste bir makara havası oluşurdu. O yenilen adamın sahibinde ise inanılmaz bir acı ifadesi. Herkes yenilen adamların surat ifadesinin nasıl olduğunu ezbere bilirdi ama yine de, her seferinde sanki ilk kez görüyormuş gibi şaşırılır "oha a.k. adamın anası .ikilmiş huhauha" tepkisi verilirdi.

Daha sonra da filmi çıkmıştı, zorla babamın kolundan tutup götürmüştüm sinemaya, çok iyi hatırlıyorum. "Ulan oyundaki adamların gerçek hali pek de benzemiyormuş be" tepkisi vermiştim, mahalledeki herkese filmi baştan sona anlatmıştım. O zamanın deyimiyle "Jankılotvandam" başroldeydi. Asker Guile rolündeydi yanlış hatırlamıyorsam. Ama Ken'in yeterince ön planda olmaması hayal kırıklığına uğratmıştı hepimizi.

Hey gidi günler...

Tera'nın işler açıldı


Tera Patrick, porno sektöründe ektiği şöhreti iş hayatının diğer yönlerinde biçmeye devam ediyor. Geçenlerde Tarantino'nun yeni bir filminde oynayacağından bahsetmiştim.

Patrick'e şimdi de video oyun dünyasından müşteri çıkmış. GTA serisi ile benzerlik gösteren ve sürekli karşılaştırılan Saints Row oyununun 2. versiyonu olan Saints Row 2'nin hem kapağını işgal edecek, hem de oyunda başrollerden biri olacakmış hanımefendi. Oyunun tanıtılacağı fuarda yapımcı THQ'nun standında da manken olarak yer alacak olan Tera'nın bu gidişle oyunda da çok fazla birşey yapmasına gerek kalmayacak gibi zaten.

Oynar mıyız? Oynarız.

Ağlayanı yok!


Mateja Kezman'ın gideceği haberlerini okuyoruz birkaç gündür. PSG ile pürüzler giderilmeye çalışılıyormuş, ama Kezman tav olmuş bile falan filan...

Eminim zararına satılmadığı sürece hiç kimse Kezman'ın gittiğine pek üzülmeyecek. Kezman zaten doğru düzgün forma bulamayacağını bildiği için gitmeye can atıyor. Yönetim kontenjan açmaya çalışıyor, erkenden kafalar rahatlasın diye. E forvetler zaten kafası kulağı rahat olacağından mutlu olacaktır. "Rekabet iyidir" diyen futbolcuların %90'ı aslında "rekabet iyidir de kafamız kulağımız rahat olsa daha da iyi" diye düşünüyorlar eminim. Takımdaki diğer oyuncuların da hiçbiri "alternatif iyidir, Kezman kalsın" demiyorlar muhtemelen. Semih ve Güiza'nın olduğu bir akımda hele...

Kezman giderse arkasından ağlayanı olmayacak yani. Zico'nun dahi tek-tük vardı. Fener artık iyi para yapmaya bakıyor sadece...

Hiç iş yokmuş...


Sivasspor şu ana kadar İntertoto için yaptığı 4 maçta da bir dirhem futbol oynamadı. Ben göremedim yani. İlk turu zor bela geçti. İkinci tur ilk maçta da Braga gibi salaş bir takıma kendi sahasında 2-0 yenilip, dün rövanşı 3-0 kaybettiler. Geçen sezon Cimbom'a, Fener'e kafa tutan takım bu muydu? Hazır mı değillerdi, neydi anlamadım... Konstantrasyon probleminden ve hazır olmaktan farklı birşeyler yoktuysa, bu sene geçen senenin yanına yaklaşamaz Sivas.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

"Durun abi, Sinan Engin konuşuyor"


Hergün tuhaf bir demeç, acayip konuşmalar... Gazeteyi ya da spor sitelerini ne zaman açsak yeni bir Sinan Engin demeciyle karşılaşıyoruz. "Fenerbahçe bize rakip olamaz" ve "Bobo, Güiza'dan iyi golcüdür" sadece son kısa dönemde hatırladıklarım. Medya da artık makaraya alıp kendisiyle ilgili her ilginç haberi, allayıp pullayıp "komik haber" dozunda yaymaya başladı. Hatta belki de demeçleri abartılıp koyulmaya başlandı. "3 Güiza anca 1 Bobo eder" gibi...

Bu demeçlerle kendi taraftarına sempatik görünmeye mi çalışıyor bilmiyorum ama, artık millet Engin'in olaylarına makara gözüyle bakıyor. Bunun yanında kendisini ciddiye alanların sayısı git gide azalıyor. O'nun kadar konuşan ve gereksiz konuşan bir yönetici daha yoktur heralde dünya üzerinde... Beşiktaş taraftarı da bıkmış durumda.

"En heyecan verici transfer"

Fifa.com anketi.

Zeki reklamcılar

Ön libero


Rakip takım taraftarı olarak, Fenerbahçe'de zamk görevi gören Marco'nun ayrılmasına sevindim tabii, doğal olarak. Güiza'nın gelmesinin de gazıyla Maldonado, Seçluk, Emre üçlüsü orayı idare eder deniyordu ama işin ciddiyeti su yüzüne çıkmaya başlayınca ortalarda büyük isimler dolaşmaya başladı.

Aragones "elimdeki tek ön libero Selçuk" diyerek, Emre'yi orada düşünmediğini ve Maldonado'yu da kullanmayacağını açıkça söylemiş. E bir tek Selçuk'a emanet edilemeyeceğine göre birileri alınacak gibi duruyor.

Önce Euro 08'in yıldızlarından Senna'ya ciddi bir teklif götürerek red cevabı aldı Fenerbahçe. Arada gizlice görüşülen kimler oldu bilmiyorum. Şu sıralar da Xabi Alonso gibi uçuk bir isim konuşuluyor. Uçuk derken "ütopya" anlamında değil, üst düzey anlamında tabii. Bu konuda da sıkıntılar yaşıyormuş yönetim, Rafa Benitez yollamak istemiyormuş falan.. "Xabi iş yapar mı?" gibi saçma bir soru yöneltmeye gerek yok. Liverpool'un göndermek istemediği bir adam Milan'da, Manchester'da bile iş yapar. Fener de alırsa turnayı gözünden vurur.

Bir GS'lı olarak Fener'in bu ön libero arayışlarında sonuçsuz kalmasını ümit ediyorum tabii. Cömert de bir takım olduğundan, oyuncu ikna etmek maddi açıdan daha kolay oluyor. Aurelio'nun gidişinde orta sahanın bozulacağını düşünmek doğal ama, tabii Aragones de ona göre birşeyler uydurmaya çalışacak ön libero alınmazsa. Zico'lu Fenerbahçe Marco'lu orta sahaya çok daha bağımlıydı. Zico gitmemiş olsaydı belki de çok daha çabuk bitebilirdi ön libero transferi. Ama hem Aragones'e güven, hem Güiza'nın gelmesi biraz ağırdan almasına sebep oluyor sanırım Fener'in.

TC Kimlik No


TC kimlik numarası ile ilgili tuhaf bir gerçeği öğrendim. Bilmiyorum ben mi çok cahildim ama, açıkçası yeni öğreniyorum. Gereksiz bir bilgi ama ilginç. Olay şu...

11 haneli TC kimlik numaranızın ilk 10 rakamını toplayın. Çıkan sonucun birler basamağı 11. rakama eşit oluyormuş. Örnek; TC kimlik no: 25110003114 olsun. İlk 10 rakamın toplamı 14'e eşit, TC kimlik nosunun son rakamı da 4. Yani 14'ün birler basamağındaki sayı.

Nedenini merak eden varsa söyliyeyim: Bu özellik kimlik numaralarında hata bulma özelliği olarak kullanılıyormuş. Numaranın yanlış olup olmadığını anlamak için. Kendimde ve 3-5 tanıdıkta da denedim, tamamen doğru. Mustafa Kemal'in de TC kimlik numarasında olduğu gibi: 10000000146.

İnşallah en son öğrenen ben değilimdir bu olayı heheh.

Soccer

Lise arkadaşları...


3 tane "kardeşim" dediğim arkadaşım var. 4'ümüz de liseyle birlikte tanıştık okuldan. Aynı sınıf, aynı sıralar... 1, 2, 3, 4 sene, sınav yardımlaşmaları, spor beraberliği, kafaların uyuşması derken can ciğer kuzu sarması leveli'ne ulaşmıştı bile dostluğumuz. 4 senelik lise macerasının son senesinde birbirimizin evlerine gidip, yatılı haftasonu partileri, maç izleme günleri yapmaya falan başlamıştık. Haftasonu, yaz tatil, sömestır fark etmiyordu. Biz beraberdik.

Anadolu meslek lisesi mezunu olmamızdan mütevellid, son sene staj yoğunluğu sebebiyle ÖSS'ye çalışmamıştık. Çalışamamıştık değil, resmen çalışmadık. Staj olduğundan, bir dahaki sene dersaneye giderek çalışmayı kafaya koymuştuk. Lise bitti. 4'ümüz aynı dersaneye yazıldık. Duyanlar "ulan sizin ayrılamayacağınız belliydi zaten" dediler şakayla karışık. 1 sene beraber dersaneye gittik. Haftasonu kalmaları, maç izleme partileri vs. devam etti. Sosyallik konusunda hiçbir açık vermedik ÖSS belasına rağmen. Sene sonu geldi, herkes ÖSS'ye girdi.

Üniversite, çalışma hayatı falan derken birbimiziden ayrılacağız gibi gözüküyordu. Ama "minik" bir tesadüf ile yolumuz yine aynı yere düştü. Kısmet olursa 4'ümüz de Ege Üniversitesi Makine'ye gideceğiz gibi gözüküyor. Bu da "en az" 4 yıl daha beraberiz demek oluyor. Tabii ben ve bizim cemiyet bayram havasında.

Dizilere konu olacak bir durum. 4 yıl liseden, 1 yıl dersane ve minimum 4 yıl üniversite... Etti 9-10 yıl. 10 yıl boyunca sürekli aynı okullarda beraber okuyan böyle bir topluluk daha vardır, ama az vardır sanıyorum.

Muhtemelen ömür boyu sürecek bir arkadaşlığın temelindeki çimentolar yeterince kurumuş durumda. Binayı çıkması kalıyor. Yani en çok emek isteyen kısmı...