31 Ağustos 2010 Salı

Tablo


Daha önce Galatasaray'ın oynadığı rezalet futbol üzerine, takımın 1-2 maç kazanması ve yapılacak nokta transferler dahilinde görüntünün tamamen değişebileceğini söylemiştim. Beklenen transfer Misimovic sonunda geldi. Teknik özellikleri üst düzey, ayağı düzgün, iyi pasör, gol de atıyor. Takımın playmaker özelliğini üstlenip, tıkanıklığı açabilecek yaratıcı adam sonunda geldi. Bir de sürpriz olarak Liverpool'un sol beki Insua kiralandı, ki öyle nokta bir transfer ki, sabaha kadar anlatsam bitmez. Hem sol bek derdinden kurtulduk, hem de Hakan Balta, esas iyi oynayabileceği yer olan stoperde şans bulabilecek zaman zaman. Satın alma opsiyonunun da dahil olması büyük avantaj. En azından Jo ve Gio'daki çaresizliği yaşamaz belki GS bu kez.

İşte şimdi çok alternatifli bir kadro oluştu Galatasaray'ın elinde. Hatta en ideal kadroyu kurmaya çalışınca yabancı sınırlamasına bile takıldığımı fark ettim, tebessüm oluştu suratımda aylar sonra ilk kez. Aşağıdaki kadro bana kalırsa şu anki en ideal yapıdır GS için. Alternatifler üretilebilir..

Kadro 1

Savunma: Insua'nın gelişi ve Sabri'nin dönüşüyle inanılmaz bindirmeler yapan bir bek ikilisi olacak takımda. Bu sebeple savunmada yaşanacak sıkıntılar ise, biraz fazla efor ve zaman zaman geride kalma ile çözülebilir nispeten. Servet yerine bir süre Balta denenebilir stoperde. Servet'e göre daha seri, daha soğukkanlı, ayağı düzgün olan Balta'nın, hem Neill'in verimini arttıracağını, hem de top yapan ayağı sayesinde daha efektif olacağını düşünüyorum. Stoper için ayrıca Ali Turan, Gökhan Zan, Musa gibi alternatifler durmaya devam ediyor. Sağ ve sol bek için de Balta, Ali Turan, Serkan ve Çağlar yine alternatif olarak dururlar.

Hücum: Cana'nın ilk 11 oynayacağını düşününce, yanında Ayhan gibi en azından ayağı pas yapan bir adamın olması daha isabetli olabilir. Ama bakmayın öyle yazdığıma. Barış, Ayhan ve Sarp üçlüsünü birbirinden çok ayıramıyorum ben. Cana'nın yanında hangisi daha formdaysa o oynar, çok fark etmez. Zaten önlerinde Misimovic olacağı için ve Elano da kadroda oldukça oyun kurma konusunda çok sıkıntı yaşanmaz. Bu görüntüde Kewell, Pino, Serdar, Aydın gibi adamlar hem sol hem sağ için alternatif olarak durmaya devam edip, Kewell-Pino ikilisi 6+2+2'nin ortadaki +2'sini doldururlar yedek olarak. Form durumuna, ceza ve sakatlıklara göre ilk 11'de de boy gösterebilirler. Hala Annan'ın gelmesini bekleyen falan var ama o da gelip, Ayhan'ın yerine yerleşirse, yabancı kontenjanı kurtarmıyor bu kez. Boşuna beklemeyin derim ben.

Kadro 2

Savunmaya değinmiyorum, savunmada yine rotasyon aynı kalacak, direkt hücuma geçiyorum. Bu alternatif kadroda Misi, Arda ve Baros yine sabit. Sağ açığa Pino koyulup, ön libero olarak Elano ve Sarp denenebilir. Bu kez Sarp'ı yazdım yerli ön libero olarak, Elano'nun yanında savunma açığını biraz daha kapatabilir, ancak yine Sarp, Ayhan, Barış üçlüsünden en formda olanın oynaması makul olacaktır. Gerçi Elano'nun defansif özelliklerini, ta geriye kadar koşturup top çıkarmalarını falan sıkça izledik. Ama gerçek ön libero olarak çok verimli olamaz. Yine de Anadolu takımlarına karşı denenip başarılı olunabilir.

Sonuç olarak, Galatasaray çok geç kalınan iki hamleyle de olsa, çok geniş ve alternatifli bir kadro yaratmayı başardı. Her pozisyon ve mevkii için birden fazla alternatif bulunmakta neredeyse. Özellikle Elano ve Misimovic ikilisini aynı 11'de barındırmak gerçekten büyük bir lüks. Umarım ikisi de kendini takıma adayıp tam performans oynayabilirler. Ha benim için esas bomba, Elano'nun iyi bir fiyata satılıp Annan'ın ve Volkan Şen'in alınması olur. Bu tamamen benim fantezimdir:


Bakalım, söylendiği gibi son gün bir transfer daha yapılacak mı... Bence bir son dakika yerlisi alınır. Yarın 17:00'da sanırım deadline.

Yarın da deadline'dan sonra Fenerbahçe ile ilgili kısa bir post atacağım.

Gheorghe Hagi (s.a.v.)


Oturup Gica'yı övecek kondüsyonda hissetmiyorum kendimi hiç. Ben susup, Baba'nın tüm futbol hayatını anlatan yeni belgeselleri sunayım en iyisi. Ulusal ve Kulüp kariyerleri olmak üzere 2 parçada, büyük belgeseller hazırlanmış. İlk takımı Stundetesc'ten Cimbom'a, Barça'dan Real'e ve Romanya Milli Takımı'na kadar oynadığı 1000'e yakın maç ve 300'ün üzerinde golü içeren belgesel, aynı zamanda kariyerinin kritik anlarını, hoş noktalarını da ele almış. İzleyelim, hüzünlenelim, gururlanalım, özleyelim, ağlayalım...

Ulusal Kariyer:
http://rapidshare.com/files/167007274/gh1.part01.rar
http://rapidshare.com/files/167113804/gh1.part02.rar
http://rapidshare.com/files/167122773/gh1.part03.rar
http://rapidshare.com/files/167141923/gh1.part04.rar
http://rapidshare.com/files/167238804/gh1.part05.rar
http://rapidshare.com/files/167252124/gh1.part06.rar
http://rapidshare.com/files/167373349/gh1.part07.rar
http://rapidshare.com/files/167392488/gh1.part08.rar
http://rapidshare.com/files/167379094/gh1.part09.rar

Kulüp Kariyeri:
http://rapidshare.com/files/285677080/H.Vol.2.by.T357.part01.rar
http://rapidshare.com/files/285690592/H.Vol.2.by.T357.part02.rar
http://rapidshare.com/files/285755865/H.Vol.2.by.T357.part03.rar
http://rapidshare.com/files/286039563/H.Vol.2.by.T357.part04.rar
http://rapidshare.com/files/286055916/H.Vol.2.by.T357.part05.rar
http://rapidshare.com/files/286074196/H.Vol.2.by.T357.part06.rar
http://rapidshare.com/files/286088381/H.Vol.2.by.T357.part07.rar
http://rapidshare.com/files/286103902/H.Vol.2.by.T357.part08.rar
http://rapidshare.com/files/286168311/H.Vol.2.by.T357.part09.rar
http://rapidshare.com/files/286187991/H.Vol.2.by.T357.part10.rar
http://rapidshare.com/files/286511954/H.Vol.2.by.T357.part11.rar
http://rapidshare.com/files/286525272/H.Vol.2.by.T357.part12.rar
http://rapidshare.com/files/286542006/H.Vol.2.by.T357.part13.rar
http://rapidshare.com/files/286556346/H.Vol.2.by.T357.part14.rar
http://rapidshare.com/files/286563495/H.Vol.2.by.T357.part15.rar

"Yeter Acun Ilıcalı Yeter"


Paris Hilton, Adriana Lima, Christina Aguilera, Bruce Willis, 50 Cent gibi Türk televizyonlarında olmasını hayal bile edemeyeceğimiz kişileri getirdi Acun, Var Mısın Yok Musun aracılığıyla.. Yeni bombası Alessandro Ambrosio oldu Acun'un. Yabancı basını takip edenler yakından tanıyacaktır Brezilyalı modeli. Victoria's Secret meleklerinden biridir kendisi. Acun'un programını eskiden izlerdim arada, artık izlemiyorum, reklam arasında rastgele denk geldim dün akşam. Acun'un yaptığı gerçekten büyük iş. Alessandro'lu Var Mısın Yok Musun bu akşam 8'de Show TV'de.

Acun, adamsan Megan Fox'u getirirsin lan.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Dövmeli #8

"Bea"


Sinemaya gidecek vakit bulamayınca, malum, filmlerin nete düşmesini bekliyoruz. Eyyvah Eyvah da sonunda düştü ve hemen indirip, izledim. Uzatmıyorum, güzel, hoş, samimi ve çok eğlenceli bir film. Doğu veya batı fark etmez, belli bir yöre üzerine kurulan, aksanı gözümüze gözümüze sokulan filmleri pek sevmem. Ata Demirer yıllardır Trakya/Ege şivesini diline dolamış bir adam zaten. Ama filmde hiç zorlama bir durum yok. Acayip sıcak bir film. Ata'nın da harika oyunculuğunu sonunda uzun metrajlı bir filmde görmüş olduk. Son derece başarılı bir yerli komedi. Devam filmi de yoldaymış. Pek ala, pek hoş.

Sapık notu: Arkadaş bu Demet Akbağ kaç yaşında böyle, o ne muntazam bir vücuttur, valla helal olsun. Mesela Haybeden Gerçeküstü Aşk'ta gayet kalın bacaklı, olağan bir Türk kadınıydı. Şaşırdım, ne yalan söyleyeyim..

Literatür


What is "NAH"!? v: to NAH n: NAH - A typically turkish culture gesture which express misbelieve, distrust, challange, opposition or disobedience. Nah occurs when someone puts his/her thumb between forefinger and middle finger and the nahhed fist is shown on the person at whom it is aimed.

A more brutal version of the gesture exists, by creating a "slash" like sound after turning the nahhed fist with an immediate forward motion, in order that the nahhed wrist hits the other hand's palm.

LITERALLY NAH MEANS 'LIKE THE HELL IT IS?'

Köntörlü Telefon

29 Ağustos 2010 Pazar

Loser kimdir? #25


Atışa teknik açıdan yaklaşan(lar)dır. Özellikle elini çenesine dayamış olan abiye bittim. Bu serinin ölmesine izin vermeyeceğim ayrıca. [Arşiv]

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Biri Mourinho'nun çocuğu, diğeri...


..öhömm.. Yıllar önce fotoğraflanmış bu karede görüyoruz ki Mesut Özil de, Barış Özbek de bugünkü halleriyle aynılar. Peki bunun ne önemi var? Hiç. Önemli olan, Rot-Weiss Essen altyapısından yetişmiş iki eski kankanın bugün hangi noktalarda olduğudur. Biri 2010 Dünya Kupası'nı yerinden oynatmış, şu an dünyanın en pahalı takımı Real Madrid'de 250 milyon euro bonservis bedeli belirlenmiş bir adam. Diğeri ise GS'a geldiği günden beri bir adım öteye gidememiş olan, hiçbir vasfı olmamasına rağmen GS'da orta saha kıtlığından mecburen oynatılan ve taraftardan yemediği küfür kalmamış bir adam. 3 milyon fiyat çekilse muhtemelen kimse yüzüne bakmayacak.

Hala "şerefsiz, gitti Almanya'da oynadı" kafa yapısında olanlara yürekten üzülüyorum. Mesut Özil, Alman Milli Takımı'nı seçerek ne kadar doğru bir karar verdiğini ortaya koydu. Türkiye'yi seçseydi evinde çekirdek çitleyerek izleyeceği Dünya Kupası'nda harikalar yaratarak bütün dünya kulüplerini peşine taktı. Buna rağmen hala röportaj ve basın toplantılarında "Türk" olduğunu söyledi. Real'de oynayacak ilk Türk oyuncu oluşuyla ilgili soruya "gurur verici" cevabını verdi. Ve Türkiye'nin bu çocuk üzerinde hiçbir emeği yok. Biz de seninle gurur duyuyoruz aslanım. Yürüyedur.

Bu arada Mesut'un işi çok zor, oynadığı mevkilerde bir sürü adam var, Kaka başta olmak üzere. Kaka şu an sakat, ama geri döndüğünde forma şansı bulmakta çok zorlanacaktır Mesut. Yapması gereken şey, ilk 1-2 yıl bunun farkında olup çok ama çok çalışmaktır. Zaten yapılan sözleşmenin 5 yıl olduğu düşünülürse, Real de bunun farkında ve böyle bir yeteneği de ellerinde tutmak istiyorlar.

Seve seve değilse...

27 Ağustos 2010 Cuma

"Bakışların yüreğimi Bursa çeliği gibi deldi"

Bizde yalan yoktur, yalancının anasını avradını...

Oto Fuarı Moskova'da olursa...


Lise döneminde, sırf manken görmek ve fotoğraflarını çekmek için ne kadar otomobil fuarı varsa, tarihlerini takip eder, bir şekilde davetiye ayarlayıp hepsine giderdik. Evet, araba ve motorlara en başından beri ilgim vardı. Ama asıl amacımızın ne olduğu, arşivimde duran resimlerin konseptinin ne ağırlıklı olduğuna bakılarak anlaşılabilir. Yapmış olduğum aktivitelerle her zaman gurur duymuşumdur nitekim, abaza dönemimde bile. Yalnıııızzz.. Şu resimleri görünce de gittiğim bütün fuarlardan utandığımı söyleyebilirim açıkça. Tabii fuar Rusya'da yapılınca, işin rengi tamamen değişiyor.

Solucan


Ulan ne yerdik bunlardan be.. 5 bin liraydı tanesi, hiç unutmuyorum. Vay anasını..

Başımız Sağolsun


Galatasaray ölmüş, ağlayanı yok. Kalmamış öyle bir takım. Hey gidi koca Cimbom. Nereden nereye.. Bu saatten sonra ne Misimovic, ne Emana, kimsecikler gelmez bu takıma. Günün özlü sözü, 70. dakika civarında babamdan geldi: "Arda'ya bak, Selena'yı sikicem diye ne hale gelmiş."

Fenerbahçe de uzatmada yediği şok golle elendi. Trabzon'a eminim herkes üzülmüştür. Tek gerçek hak eden vardı, Beşiktaş, o da turladı. Helal olsun.

...

26 Ağustos 2010 Perşembe

"You drop something?"

Cashback (2004)
- unutulmaz sahneler -

Yılların özlemi diniyor mu?


Futbol oynadığım yıllarda, kendimi övmek gibi olmasın, baya iyi oynardım. Çok hızlıydım, fena çalım atar, şut çekerdim. Tabii kısa hevesler dışında hiçbir zaman kulüplerde boy göstermedim. Şimdilerde Süper Lig'de oynayan Bucaspor'un miniklerinde lisanslı top koşturmuşluğum vardır birkaç ay da olsa, ama o kadar. Hepsi bir yana, bazen heveslenip kaleye geçerdim mahalle arası maçlarda. Kalede de hiç fena değildim, hatta halı saha maçlarında da yakın zamana kadar arada kaleye geçip, iyi performanslar sergilerim. Kalecilik her zaman ilgi duyduğum, sevdiğim bir olay olmuştur yani. Ulan bir yere bağlayamayacam galiba :)

FIFA 2008 ile ilk olarak "tek bir oyuncuyu kontrol etme" olayı heveslendirmişti bizi. Sonra PES 09 ve 10'la zirve yaptı. Ancak ikisinde de kaleci olamıyorduk, malum kalecilik bambaşka bir olay. Uçma, yatma, degaj, pozisyon alma.. Bunlar için apayrı bir modifikasyon gerek. Buna gerek duymadılar EA ve Konami. PES'te nedense defans oyuncusu bile alamıyorduk, bu arada.

Neyse lafı uzatmadan müjdeyi vereyim, FIFA 11'de Become a Pro modunda kaleci de olabilecekmişiz. Şimdiden acayip merak ettim. Muhtemelen ilk tecrübesiz zamanlarda uçmamıza rağmen saçma goller yeriz, tuhaf hatalar yaparız falan, sonradan yavaş yavaş gelişiriz. Muhtemeldir ki, refleksleri geliştirmek için ilginç antrenmanlar, oyunlar falan yaptırabilirler. Çok iyi olur, çok da güzel olur.

Dünyanın en nankör mesleğini yapmaya hazır mısınız?

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Güzellik Sorunsalı

22 yaşındaki Meksikalı Jimena Navarrete, 81 ülkeden gelen kraliçe adaylarını geride bırakarak Las Vegas’ta yapılan yarışmada 2010 Kainat Güzeli seçildi.

Tamam bir sürü kriter var, vücut güzelliği, bacak boyu falan da, ben anlamam kardeşim. Yaşadığımız evrendeki en güzel kız buysa, vay halimize... Kainat güzeli seçiyorsan, şöyle yüzüne baktığın zaman seni büyüleyecek bir kız olması lazım. Bu nedir ki? Bir kere benden 1 yaş büyük kızın yüzüne bak, yolda görsem 30-35 yaşında zannederim valla. Hey allaaam..

Bu da bizim kızmış: Gizem Kılıç (İlk 15'e kalamamış.)

Sports #58

Daddy Cool


Aşağıdaki iki paragrafı dün yazmıştım bugün yayınlamak için. Şansa bak ki adam dün akşam sakatlandı antrenmanda. Karpaty ve Es-Es maçlarında oynamayacak. Takımda tek top oynayan adam sakatlanınca, bakalım ne halde olacak GS. Neyse..

GS hakkında yazmayacağım demiştim ama dayanamadım, zaten bu yazı GS ile ilgili sayılmaz. Şu anda GS ayrı bir boyutta, Harry Kewell apayrı. İnanılmaz bir top oynuyor. Takımda hırsla ve istekle dolu tek adam, çok net. Hareketleri, tavırlarıyla bir Hagi çehresi görüyorum bu sezon Kewell'da. Top ayağına geldiğinde heyecanlandığım 2 oyuncudan biri. Ayrıca bütün kargaşalara, kavgalara da bir tek Kewell gidiyor, bizden biri gibi..

Yönetimdeki beyzadeler bir de göndermeye çalışıyorlardı adamı. O değil de, istedikleri gibi şu an gitmiş olsaydı ne olacaktı merak ediyorum. Kim oynayacaktı takımda? Evet, o zamanlar benim "Harry Kewell forever"cılara tepkim vardı. Çünkü inanılmaz bir ateşle kalmasını istiyorlardı. Ben de yaşı, aldığı para ve malum sakatlıkları nedeniyle gitmesine çok üzülmeyecektim, çünkü yönetimin bu kadar mide bulandırıcı bir hale bürüneceğini tahmin etmiyordum. Geçtiğimiz 2-3 seneki gibi sağlam transferler bekliyordum geçen seneki başarısızlıktsan sonra. Fakat sağlamı bırak, transfer bile olmadı doğru düzgün. Kewell de sağlam döndü, iyi de çalışmış, kondüsyonu yerinde şimdilik ve sakatlanmadığı için de inanılmaz oynuyor. İnşallah başkalarına da örnek olur.

Hayattan tiksindiren şeyler #26


Arkadaş ne iğrenç yaratıklar bu davulcular ya.. Tamam görevini icra et, sabaha kadar davulunu çal, helaliyle para kazanıyorsun sonuçta, lafım yok da, geliyorlar apartmana bütün zilleri 25 dakika çalıyorlar. Biz zaten hiçbir zaman kapıyı açmayız da, bu kez bokunu çıkardılar. Hiç abartmıyorum, evde yokmuşuz gibi davranmamıza rağmen, 8-9 kez çaldı herif kapıyı. Yeminle kapıyı açıp atlayacaktım adamın üzerine. Hufff çıldırdım ya! [Arşiv]

24 Ağustos 2010 Salı

Too Many Places

"Eşkâline osurayım"


Arkadaş fena gıcık oluyorum bu ipneye. Verseler elime, çırılçıplak soyduktan sonra ıslatıp, kızılcık sopasıyla sabaha kadar döverim. Şimdi de hayatını anlatan sinema filmini çekiyorlarmış. Sanki beyzade torunu paşamız. Tabii büyük bir hayran kitlesi var ve -daha önce de dediğim gibi- bu kitlenin 4'te 3'ünün ergen, abaza kızlardan oluştuğunu düşünürsek adamlar filmini yapmakta da haksız sayılmaz. Selena, Bez Bebek, Sihirli Annem de gerizekalı dizilerdi ama çocuklar seyrettiği için yıllarca yayınlandı. Arz, talep, ipne, yavşak, asfdkjlghdf.. Öhömm.

"Sabahın köründe hahvaltı" sorunsalı


Valla HTŞ'ye de yazabilirdim aslında bunu. Delirecem bilader. Sabah 7 buçukta kalkıyorum. Staj yerinde ilk yemek yeme şansım 1'de oluyor öğle tatilinde. Sabah uyanır uyanmaz bir şeyler yemek gerekiyor haliyle, yoksa öğlene kadar açlıktan geberiyorum. İyi güzel de, sabah kalkar kalkmaz insan kahvaltıya yumulamıyor ki. Hiçbir şey istemiyor canım. İlk zamanlar yeni başladığım için bir hevesle kalkıp mısır gevreği ve sütümü özenle hazırlıyordum ama sırf tok tutsun diye, istemeden, zorla yiyordum. Zaten ilk haftadan sonra hevesin yerini "amaaan canım istemiyo" aldı. Bana çok bilmişler tarafından vaad edilen şey "ilk birkaç hafta zorla ye, alışınca zaten kendin yemek isteyeceksin" olmuştu. Koca bir yalanmış. 1 buçuk ay oldu, hala bir istek yok, yiyorum ama zar zor yiyorum. Neler denemedim ki.. Çemen denedim, nutella denedim, hatta Amerikan dizilerinde çok görüp özendiğim tost ekmeğinin arasında fındık ezmesi + reçel bile denedim, yok arkadaş, hepsi 3-4 gün sonra bayıyor. Ne yapsam olmuyor. Çaresizim. Ne yiyecem lan ben sabahları?

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Terlemek mi, üşümek mi?


Bu sabah ilk kez üşür gibi oldum evden çıkınca. Üşümeyi unutmuşum. Mevsim olayları çok ilginç, kışın götümüz donarken yaz gelse de rahat etsek diyoruz, yazın götümüzden ter gelince, kış gelse de rahat etsek diyoruz. Bu yaz sıkça nefret ettim sıcaklardan, işyerinde terden kısım kısım erirken isyan edip "ulan kış gelsin, en azından terleme derdi yok" deyip durdum. Ama bu sabah o unuttuğum üşüme hissi geri gelince, tekrar bir geri çektim kendimi. Aman aman, yaz iyi. Ha gerçi bugün öğleden önce 10 sularında öyle tatlı bir hava vardı ki burada, güneşli, ılık ve bunaltıcı olmayan. Keşke 4 mevsim öyle olsa.

PS: Üşüyoruz Haldun Reis!..

Reflection

Vahamet


Uzun bir süre için son futbol yazım bu sanırım. Çünkü bu sene GS'ı her izleyişimde biraz daha yaşlanıyorum. Baya bir süre izlemeyeceğim Süper Lig falan..

İşin boktan yanı, bu takımı bir transfer falan kurtarmaz. Baştan kurgu hatası. Sen vizyon sahibi olacağım, sınıf atlayacağım diye Rijkaard gibi ŞL'yi bile kaldırmış bir adamı getiriyorsun, ama orada Xavi, Iniesta'larla oyun kurmuş adamı, burada Ayhan, Barış, Sarp üçlüsüyle baş başa bırakıyorsun. Ligler başlayalı 2 hafta, Avrupa Ligi başlayalı 2 tur olmuş, hala transferi tamamlayamamışsın, bu zamana kadar 2 yabancı transfer yapmışssın, ikisi de sakat. Dünyanın en sık sakatlanan adamlarını getirme konusunda üstüne yok. Takımdan soğutup "lütfen" gönderdiğiniz Haldun Üstünel'in getirdiği 2 adamdan başka top oynayabilen yok. Bir kavgada, kargaşada Avustralyalı Kewell'dan başka rakibe başkaldıran yok. Takımda ayrımlar, kutuplaşmalar, güvensizlikler diz boyu.

Çok yerdiğimiz rahmetli Özhan Canaydın en azından bir politika bellemişti kendine. Ucuz, mütevazi adam alıyordu, yine de takım her kulvarda kafadaydı, çünkü futbol dışı sorunlar bu kadar büyük değildi. Sen geldiğinden beri 30 milyon euro harcamışsın, daha bir kez Şampiyonlar Ligi'ne gidememişsin.

Sonra konuşursun, sezonun en iyi topunu oynadık da bilmem ne.. Geçiniz efendim. Sezonun en iyi topunu oynadım dediğim maçta, kendi sahanda 1-0 mağlupken, rakip FB, BJK bile olsa son yarım saat ablukaya alman lazım rakip kaleyi. Ablukaya almayı geçtim, topu ileriye bile oynayamıyorsun. Evet, eyyamcı hakem dünyanın en net kırmızı kartını çıkaramadı göt korkusundan, ama şu durumda hakem falan konuşanı Allah taş eder.

Kısaca; Galatasaray ölmüş, ağlayanı yok. Yönetim bu işi nasıl çözmeye çalışacak, ya da çalışacak mı göreceğiz... Yazık.

22 Ağustos 2010 Pazar

Terbiyeli Playboy Sitesi


Playboy amca Hugh Hefner, efsane Playboy hayranlarını düşünerek ilginç bir fikre imza atmış. Ofislerde, iş yerlerinde insanların bol bol erotik içerikli sitelere ulaştığını ve ulaşmak istedğini düşünen Hefner, özellikle iş yerlerinde hem yasaklı olması, yasaklı olmasa bile girilmesi hoş karşılanmayacak olan erotizm içerikli sitelere alternatif olarak "terbiyeli" bir Playboy sitesi yaptırmış. Site yine erotik haberler, eğlenceli yaramaz içerikler, videolar falan içeriyor ama görünüş olarak hiçbir şekilde erotizm çağrıştırmıyor. Yani karşı masada oturan finans görevlisi Çiğdem hanım, monitörünüze şöyle göz ucuyla baksa bile nasıl bir sitede olduğunuzu anlayamayacak.. Sağda solda çıplak playboy ablaları yok. Kısacası görsel erotizm içermeyen bir playboy sitesi. Ayrıca bunu şu anda işyerinden yazıyor olmam hiç de ironik değil, sakın haa!

Tamam tamam veriyorum adresi, kızmayın: TheSmokingJacket.com

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Biz eskiden... #17

Seriye nokta koyuyorum, bu son post. Bu kez tek bir şeyi ele alıp uzun uzadıya yazmıyorum. Komple bana çocukluğumu hatırlatan şeyleri birkaç kategori altında aklıma geldikçe yazdım. Haydi bakalım...

Televizyon

Hugo ve Tolga Abi
Süper Baba
Ruhsar
Jetgiller
Taş Devri
Power Rangers
Pokemon
Sıdıka
Tutti Frutti
Yalan Rüzgarı
Ayşecik
Televole
Kanal 6
H.B.B.
Cine 5

Oyunlar

Mahalle maçı
Boncuk atan tabanca
Sanal bebek
Saklambaç
İstop
Simiiiiittt
Dansa davet
Şişe çevirmece
Akşam ebesi
Köşe kapmaca
Paten
Bilye, meşe
Atari
Bisiklet
Japon 3-4
Crash
Tetris
Taso
Torpil, kızkaçıran
Action Man oyuncağı
Lego

Yiyecek içecek

Sulugöz
Yumiyim
Çitos, Panço
Patlayan şeker
Kolalı jelibon
Capri sun

Müzik

Kara biberim (Serdar Ortaç)
Yakalarsam muck muck (Tarkan)
Harun Kolçak (Gir Kanıma)
Benimle oynama (Burak Kut)
Onun arabası var (Mustafa Sandal)
Aboneyim (Yonca Evcimik)
Hey Corç versene borç (Hakan Peker)
Kandırdım (Kenan Doğulu)
Delikanlım (Yıldız Tilbe)
Ben sizin babanızım (Barbaros Hayrettin)
Kartel
"Oooo makarena"

Diğer

Mahalle kavgası
Işıklı ayakkabı
Zile basıp kaçmak
Jetonlu telefon kulübeleri
Kokulu silgi
Çim adam
Pamukla fasulye yetiştirme
Euro 96 sticklerları
Sporcu kartları
0.9 kalem ucu
Miço Dergisi
Seks dergileri

Luiz Nazario de Lima Ronaldo

Before:

After:

More After:
Oops Ronaldo'lar karıştı, pardon.

20 Ağustos 2010 Cuma

"Kaçırmayın şu adamı .mına koyim ya!"

Hakeme dikiz..

Sanatsal Sapık #21

"Senden gayrı yar, seversem öldür beni"


Bir diğer kanalda Liverpool, Trabzon'la oynarken, Liverpool'dan Türkiye'ye gelmiş 2 adam Galatasaray'ı tarihi bir rezilliği eşiğinden döndürmekle meşgullerdi. Aynı 2 kişinin imzası, 2 asist, 2 gol. Kewell çok deli top oynadı. Baros da nasıl forvet olunur, nerede durulur, nereye koşulur ders verdi adeta. Allahtan 2 buçuk sene daha bizimle. Her şeye rağmen 0-2 gibi şok edici bir skordan sonra ayağa kalkıp, galibiyet noktasına getirmek.. Ne biliyim lan işte, umutlanacak bir şeyler arıyorum.

Takımın en büyük sorunu, hem topu karşılama, hem oyunu kurma, hem de yaratıcılık bakımından hala orta göbekte iken, bunu yönetim görmekte midir, son derece şüpheliyim. Aykut Beyzademiz harikalar yaratmaya devam ederken, kaleye Ufuk ve stopere de Servet yerine Balta geçse ne kadar şık bir hamle olacak.. Durum böyleyken böyle. Rosicky, Ledesma, Kallström, Baptista, Misimovic. Gelin lan artık biriniz!

Bir de şöyle bir durum var; Elano'yu istediği rakama satamayan yönetimin, alacağı AMF tipi oyuncunun Elano'yla birlikte oynayabilmesi için, Elano'yu Cana'nın yanında ön libero olarak düşünüyor olması muhtemel. Bu durumda kağıt üstünde Cana, Elano, AMF / Arda, Pino, Baros gibi harika bir kadro ortaya çıksa da, verilen pozisyonlardan sonra aynı düşüncede olunamayacağı da açık. Neyse hayırlısı..


Diğer taraftaki maçlara çok fazla bakamadım. Ama Fenerbahçe'nin de hala çok iç açıcı bir top oynamadığı bir gerçek. PAOK'un bir torba kaçırdığı gol de var işin içinde. Yine de sonuç olarak, iki takıma da galibiyetten başka yol yok.


Trabzon maçına daha fazla göz atma imkanım oldu. Liverpool belli ki çok fazla sallamadı ama yine de Trabzon'a üzüldüm. Çok uğraştılar, Umut'un kaçırdığı ultra şanssız pozisyon olmasa şu an herşey daha farklı da olabilirdi. Trabzon'da bile Colman'ı, Alanzinho'su, varyasyon yapan, aralara uzun paslar atan adamlar var, koskoca Galatasaray'da yok. Adamların kalecisi Onur'a bakıyorum bir yandan.. Eheh neyse. Pek şansları da yok gibi kendi sahalarında da..