30 Kasım 2009 Pazartesi

"Vahşi cazibe" nedir?


Aha işte budur. Catrin Claeson. Kendisi yeni favorimdir bu arada, her zamanki gibi, herkesin bilmediği bir hatun elbette. Hatta Google'da ismini yazınca "yanlış yazmış olmayasın?" diye uyarıyor. Google bile tanımıyor yani.

Albüm: http://s118.photobucket.com/Jr-Kobe/Catrin Claeson/

29 Kasım 2009 Pazar

"Yapma Pellegrini"

Barcelona 1 - 0 Real Madrid

Başlıkta, İlker Yasin'den esinlendim. Fenerbahçe'nin malum ŞL maçlarındaki "yapma Volkan" nidasından.. Heheh. Neyse. Maç başladı, Barça bariz şekilde daha iyi oynamasına rağmen golü bulamıyordu, ki giren İbo anında yazdı bir tane. Ardından Sergio'nun kırmızısıyla şok oldu Barça. Bence maçın kırılma anı, Sergio'nun kırmızı kartından sonraki Pellegrini'nin Ronaldo-Benzema değişikliğiydi. Zaten Ronaldo açıkları kollamaya başlayıp, sağlı sollu geliyordu. Maçı izlerken arkadaşla dedik hatta "belli oldu Ronaldo takıcak şimdi bi tane" diye. Ki, bir baktık Ronaldo kenarı geliyor.. Sakatlığı falan da yoktu. Zaten Real, 10 kişi Barça'ya bile diş geçiremedi o andan sonra. Son dakikada Lassana da görünce maç bitti. Geçmiş olsun.

N'olacak bu Fener'le Cimbom'un hali?


Ne bileyim ben.. İkisinin de ortak noktaları çok tabii.. İkisi de buraya kadar doğru düzgün top oynamadan gelmişlerdi zaten, sonunda patladılar. İkisi de birbirlerinin puan kayıplarından tatmin olmakla yetiniyor bir süredir. Bakalım iş nereye kadar gidecek? İkisinin bir başka ortak noktası, ikisi de Avrupa maçlarında biraz daha konsantre, biraz daha istekli oynuyor. Bunu da Perşembe günü göreceğiz.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Some new "Angelina" anyone?

27 Kasım 2009 Cuma

İyi bayramlar #2

Bu da bayram hediyeniz Océane. İsmi bile insana huzur veriyor be!

26 Kasım 2009 Perşembe

Akşamdan kalma


Ahah ulan bizimkilerin şu "film isimlerini olduğu gibi çevirmeyeceğiz" takıntılarına bitiyorum. Bari bunu çevirseydiniz, en çok uyan filmlerden biri. The Hangover. Bizimkiler "Felekten Bir Gece" şeklinde çevirmişler, hangover'ın esas anlamı ise "akşamdan kalma". Neyse tıraş kısmını geçiyorum.

Nihayet bir filmde adam akıllı eğlenebildim valla. Knocked-Up'tan beri ilk defa oluyor sanırım bu. Nerede o eski Big Lebowski'ler, Deuce Bigalow'lar.. Ha yenilerden bir de Harold and Kumar ile What Happens in Vegas var, hakklarını yemeyelim. Filmde arkadaşlarının düğününden iki gün önce bekârlığa veda partisi vermek için Las Vegas'a giden dört arkadaş, sarhoş oldukları parti gecesinin sabahında odalarında bir kaplan, tavuklar ve dolapta ağlayan altı aylık bir bebek ile uyanırlar. Ayrıca damat ortada yoktur. Üç arkadaş ip uclarını takip ederek işlerin nerede kontrolden çıktığını bulmak zorundadırlar. En önemlisi de damadı bularak zamanında Los Angeles'a düğününe yetiştirmeleri gerekmektedir. Çünkü geride bıraktıkları insanların olanlardan hiçbir haberleri yoktur. Sonrasında, seyreyleyin cümbüşü.. Burada artık herkesin bildiği Usher - Yeah, Who Let the Dogs Out, Candy Shop gibi şarkıların, filmin farklı yerlerinde kullanılması çok güzeldi. Falan filan.. Çok iyiydi. İzleyin, izlettirin efendim.

Sports #57

25 Kasım 2009 Çarşamba

"Gooooooollllllll"

Manchaster United 0 - 1 Beşiktaş (Valla bak!)

Çok iyi lan.. Hayatımda ilk defa Galatasaray dışında bir Türk takımının Avrupa maçında attığı bir golden sonra "GOOLLL" diye ayağa fırladım. Hem de baya yüksek desibelle, daha sonra kendim de şaşırdım. Üstelik esasen United'a sempati duyuyor olmama rağmen. Ben "United, yedeklerle de çıkıyor olsa 3-4 tane atar bırakır" diyordum. Maç başladı, Beşiktaş bastırmaya başladı, yine aynı düşüncedeydim. Ama baya baya oyunu yığmaya başladıkça gaza gelmişim, sonunda Tello çakınca da ayağa fırladım gol diye. Sonuna kadar da süper direndiler. Rüştü'ye ayrı parantez tabii...

Önce Galatasaray, sonra Fener, şimdi Beşiktaş.. Old Trafford zaferlerimizin sayısı artıyor. Darısı Camp Nou'ların, San Siro'ların, Barnabeu'ların başına...

Günün sorusu: Tarantino insan mıdır?


Evet sonunda izledim Inglorious Basterds'ı. Yalnız, arkadaş, yok böyle bir şey ya.. Sen nasıl bir adamsın, nasıl böyle bir senaryo, böyle bir hikaye uydurursun kafandan? Hayret bir şey. Yahu hakikaten çok tuhaf adam bu Tarantino. O kadar farklı, bambaşka bir film yapmış ki.. Yazıda spoiler yoktur. Ama yine de filmi büyük merakla bekleyenler, okumazsa iyi olur. Beklenti değişimine falan uğratmayalım insanları.


Film yine klasik QT filmleri gibi vurucu lafların olduğu uzun, çok uzun diyaloglarla başlıyor. Daha önce de söyledim, bu türü (ve vahşet sahnelerini) sevmeyenler için bir çok QT filmi çekilmez bir hal alabilir. Ve bütün film de uzuuun uzun konuşmaların olduğu sahnelerle geçiyor. Film de 2 buçuk saat zaten hehe. Tabii kesmeli, biçmeli sahneler de var çokça. Film, bildiğimiz Tarantino filmlerinden farklı yapıda olsa da, daha sahne girer girmez karşımıza dikilen güzel ve ismi bilinmeyen hatunlardan anlıyoruz ki, bu bir Tarantino filmi. Tabii filmin ilerleyen sahnelerinde de şunu anlayacaksınız; böyle bir filme bile, bir şekilde ayak fetişizm sahnesi koymayı beceren adam ondan başkası olamaz.


Film şekil almaya başladıkça, tabii askeri muhabbetler falan yoğunlaşıyor ve benim için kötü anlar o zaman başladı. Nazi, Yahudi, Fransız, Alman... Bu muhabbetlerden pek anlamadığım için açıkçası, hangisi hangi tarafta, kim ne yapar, bunları çözmek ve kafama yerleştirmek biraz zamanımı aldı. Tabii bir de filmin yarısından çoğu Fransızca, Almanca diyaloglarla geçtiğinden, zaman zaman biraz baydı bu olay. Filmin orijinalinde olan sarı renk altyazının üzerine, bizim beyaz altyazı da bindiği için zaman zaman bunaldım. Bir de İtalyanca sokuşturmuşlar araya. Ki o sahneler beni çok eğlendirdi. Onun dışında gayet merakla ve sıkılmadan izlenebilecek bir film. Bir de film Chapter 1, 2, 3 diye devam ediyor. Özellikle 4. bölümün başlarında sıkılmaya başlamıştım ama sonlara doğru kendine getiriyor insanı. Yani toplam 10-15 dakikalık bir "film bozdu mu lan?" düşüncesi alabiliyor insanı. Ama o kadar. Hemen geçiyor, acıtmadan..


Oyunculuklara gelirsek.. Fransız filmlerinden tanıdığımız Mélanie Laurent (hemen üstteki gözler) etkileyici bir rol çıkarmış. Başlardaki restoran sahnesindeki halleri falan muazzamdı. Brad Pitt zaten acayip. Bütün film karizması ve ekstra cool tavırlarıyla bitiriyor. Bir de paso Fransızca konuşulan ortamlarda, o Amerikan aksanıyla "Yea, I guess so" deyişi öyle bir parlıyor ki, insanın "oh bee" diyesi geliyor.O bir yana, Eli Roth da fena iş çıkarmamış. Fakaaat.. Bence en muhteşem rolü Christoph Waltz çıkarmış. O nasıl mimiklerdir, o nasıl surat ifadesidir, o nasıl bir Kremalı Strudel yeme sahnesidir ulan..


Sonuca bağlarsak.. Belki bir Death Proof, Pulp Fiction ya da Kill Bill gibi eğlenmedim, o kadar iştahlı izlemedim. (Ki bu sadece ilk 1 saat 45 dakika için falan geçerli. Yani chapter'lar halinde, olayın anlatıldığı bölümlerde) Ama baştan sonra büyük bir dikkatle olayları çözmeye çalışarak izledim. Nitekim son 45 dakikada iyice kendinizi filme bırakmış oluyorsunuz. Yarım saate girildikçe heyecana, aksiyona ve zevke bırakıyor kendini olaylar.. Son olarak özetlemek gerekirse; ilgi çekici başlayan, gittikçe güzelleşen, ortalarda sıkıyor gibi gözüken ve sonlara doğru iyice coşan, özel ve mutlaka izlenmesi gereken bir film yapmış Tarantino. Yine, yeniden.. En kısa sürede mutlaka tekrar izleyeceğim. Bir de 720p kalitede izleyince, seyir zevki iyice artıyor tabii, nitekim aradaki 5 buçuk GB'lık fark, takdir edersiniz ki acayip fark ettiriyor, eğer wide screen bir monitörünüz varsa..


Müzik konusunda ise, tabii filmin yapısına uygun olarak, daha basit davranmış QT. Yine özel, güzel parçalar seçmiş ama daha az çeşit müzik var. Bir ara, arabesk tarzında giren müzik çok hoştu mesela. Onun dışında da, bir çok sahnede sanki bildiğimiz/eski müzikleri kullanmış gibi geliyor, müziğin başı giriyor, "aha" diyorsunuz, ama farklı şekilde çok kısa devam edip kesiliyor. Mesela sahneyi anlatıp merak ettirmeyeyim ama, bir ara çok heyecanlı bir sahnede Pulp Fiction'ın meşhur "dııırıdıdı, dııı dıdı dı dııı melodisi" girecek zannettim. Ama 3 saniye çalmadan, hemen kesildi.


Not: Resimleri filmden kendim çektim. Kalitesiz göründüklerine bakmayın, üzerlerine tıklayarak 1280 piksellik devasa hallerine bakabilirsiniz. Ve rahat olun, hiçbir türlü spoiler içermezler.

Eyvallah.

24 Kasım 2009 Salı

Babam ve Barcelona


Barcelona-Inter maçı sırasında babamın reaksiyonları.. Ki babam, futboldan gayet iyi anlamasına rağmen maçlarda pek konuşmayan bir adamdır. Ben maça 7. dakikada dahil oldum, babam başından izliyordu. Yaptıkları presi görünce, "oha nasıl basıyolar lan?" dedim ve babamın cevabıyla muhabbet başladı...

Oğlum daha ilk pozisyonda yaptıkları presi görünce kanım dondu zaten.
Bu ne yaaa? (2. golden sonra)
Bunların oynadığı futbolsa bizim Türkiye'de izlediğimiz ne? (2. golden sonra)
Bacanak Star'ı aç Star'ı.. Barcelona bir top oynuyo, evde kanımız dondu. Hem de Messi'yle, İbo oynamıyolar ha.. (Telefonda)

Sanatsal Sapık #18

720p is on!


Inglourious Basterds'ı sinemada izleme fırsatım olmamıştı malesef, evet bunu söylerken kendimden utanıyorum. IMDB'de göründüğü ilk andan beri (2 sene) filmin çıkmasını bekleyip, filmi sinemada izleyememek utanç vericiydi. Ve QT Baba'ya da büyük bir saygısızlık yapmış oldum. Çok şükür ki nete düşmüş. Hem 1.4 gb'lık Dvd Rip'i, hem 7 GB'lık 720p versiyonu. Tabii sinemaya gidememiş biri olarak, rip'ini izlemek Tarantino'ya yapılan saygısızlığın üzerine bir ayıp daha koyardı. Bu acıyla da yaşayamazdım. Dolayısıyla, izlemişken bari adam gibi izleyeyim deyip 720p'yi indirdim. Şimdi de masaüstünde karşılıklı kesişiyoruz ve izlemeye kıyamıyorum. Zaten 2 buçuk saat ve filme tamamen odaklanmak istediğim için, zamanımın geniş olduğu ve kafamın boş olduğu bir anı kolluyorum. İzleyince buraya döneceğim tabii ki. Şimdilik durum bu.

23 Kasım 2009 Pazartesi

"Nah bu kadar!"


Yılmaz Vural, Trabzon'u 3-1 yendikleri maçın ertesinde, haftaya oynanacak Fener maçını soran spikere "'Real Madrid gelse havasını alır." demiş. Bir kaldır da gölgesinde piknik yapalım Yılmaz hocam!

Bunu yapan insan olamaz!



Kobe'nin, repertuarına yeni eklediği hareketler: Penya arkasından el üstü jump shot ve sol el buzzer beater. Çoğu kişi Michael Jordan tabusunu yıkıp bunu söylemeye cesaret edemez belki ama, bence kendisi basketbol tarihinin görmüş olduğu en üst düzey oyuncudur. O bırakınca veya birkaç sene sonra oyun kalitesi doğal olarak düşünce Lakers ne yapacak bilinmez ama, şu anda tadını çıkarmak gerek. Sadece Lakerslılar olarak değil, tüm basketbol severler tarihin görmüş olduğu belki de en büyük yeteneği canlı canlı izleme şerefiyle gurur duymalılar.

YouTube'a tünellerden ulaşabilenler için linkler:
http://www.youtube.com/watch?v=0X-Y7wFRoEU
http://www.youtube.com/watch?v=AvuIPgC4T3w

22 Kasım 2009 Pazar

Sözün bittiği yer


Dünyanın en merak edilen maçı haftaya bugün Cam Nou'da oynanacak. Açıkçası o kadar merak ediyorum ki ne olacağını.. Zlatan, Messi, Xavi, Henry, Ronaldo, Benzema, Kaka... Aman yarabbi. Nou Camp'ta Real galibiyeti pek kolay gözükmüyor tabii. Ama sahada o kadar üst düzey yetenekli oyuncu olacak ki, hiçbir skor şaşırmayacaktır. Tarihin gördüğü en bireysel yeteneklerin üst düzeyde olduğu maç olacak muhtemelen. CL Finali'nden kalma bir Ronaldo-Messi hesaplaşması da var elbet.. Tabii, ne diyoruz? Sikert onu Messi!

29 Kasım Pazar, 20:00, NTV, canlı.

Would you like to have?

21 Kasım 2009 Cumartesi

"Is he Marcelo or Lahm? No, he's just Deli İbo!"


İbrahim Üzülmez'den tokat gibi bir futbol. Barcelona'daki günlerini hatırlattı bizlere. Fink de ne gol attı bu arada lan, oha yani. Bütün millete "İddaa'da Fener'e basın" deyip durdum günlerdir, özür dilerim. İlginç maç oldu valla. Yoğun sis, İbo'nun müthiş futbolu, Kazım'ın atılması, yarım metre ofsaytlık gol...

Beşiktaş 3 - 0 Fenerbahçe.

Two and a Half Men: 7x08


Arkadaş ne dizi be.. Married with Children'dan beri, bu tarzda bu kadar efsaneleşen bir dizi hatırlamıyorum. Friends'in ilk sezondan sonrasını izlemeyemedim, bir türlü fırsat olmadı, kimi duysam muhteşem diyor, muhtemelen de öyledir, ama bunun yeri çok başka be. Yine yardı bu hafta. Koskoca 7 sene oldu, hala aynı tat..

Barney'in geçen hafta "Daddy's home" nidasını çaktığı How I Met ve Penny ile Sheldon ikilisinin sürüklediği Big Bang'i de hala keyifle izliyorum, ama üçü de aynı gün yayınlanan şu dizilerden birini daha farklı bir zevkle izliyorum hep. Amin.

Lookin' for a variant one? #4

20 Kasım 2009 Cuma

Vizeler biterken, ortaya karışık...


Bugün son vizeye girip, bitiriyorum. Hepsi iyiydi sayılır, yine ders bırakmayacam büyük ihtimal. Gerçi vize-final arası çok kısa olacak gibi bayramdan dolayı, bakalım. Özledim bloga bir şeyler yazmayı. Gel gör ki, şimdi de yazacak şey bulamıyorum. Arada ufak tefek olaylar olmuştu halbuki. Genelde sevilen resim-videoları her gün de koyarım ama insanlar yazı da ister dii mi?


Bol ölümlü, belalı bir hafta yaşadık. Enke öldü, De Nigris öldü, rahmet diliyorum ikisine de, nötr olduğum adamlardı ama üzücü tabii. İnsan sporcu ölümlerine daha bir üzülüyor, dün herifleri ter içinde, ekmek paraları için deli gibi koşarken, aynı zamanda yaptıkları işten zevk alırken izliyorsunuz, ertesi gün ölüyorlar.


Onun dışında Arda da domuz gribi olmuş. Büyütenler oldu, malum "ölür mü acaba?" saçmalıkları oldu. Ama domuz gribi öyle bir hastalık değil ki yahu. Normal, sağlıklı bir insan bile domuz gribi olunca ölmez kolay kolay. Bu grip, vücudu bazı noktalardan zayıf olanları öldürüyor genellikle. Yoksa etki olarak normal gripten tek farkı çabuk bulaşması ve zayıf noktaları bulunan vücutları istila etmesi. Hele Arda gibi, zinde ve sürekli kontrol altında olan bir adama hiç birşey olmaz. Korkmayın ve umutlanmayın.


Haa, bir de GS Cafe Crown skandalı yaşandı ki onu hiç sormayın. Cemal Nalga, teknik ekip, hareket çeken kadın, Adnan Polat.. Herkes bir acayip. Ne saçma muhabbet yahu. Sanki Kobe Bryant anasını satayım, madem cezalı, ne oynatırsınız allahın Cemal'ini yahu? Hayret bir şey. Bir sürü adam işinden oldu, Cemal belki de basketbol oynayamayacak bir daha, yaşanan rezalet de cabası.. Vesaire...


Bu arada cevabını doğru düzgün bilene rastlamadım, bilenler de emin değil. Burada bilen varsa sorayım: Trafik polisinin dur ikazına uymayıp devam etmek sonucunda polisin plakayı almasıyla, plakaya yazdığı ceza ne kadar olur? Ya da plakaya ceza yazmak yerine, aracı takip falan mı ettirir, ilerde yolunu mu kestirir? Bir de, ehliyet direksiyon sınavı yeni kazanıldı, belgeler hazır ama henüz ehliyet çıkarılmamış. O halde polise yakalanıldığında ceza ne olur? Klasik "ehliyetsiz trafiğe çıkma cezası 650 TL + araç sahibine 700 TL" cezası mı? Yoksa ehliyeti yanında bulundurmama cezası mı? Ki öyleyse, o ceza ne kadardır?

19 Kasım 2009 Perşembe

Hayvan


Antu.com'dan bir enstantane. Arkadaşın, Arda Turan'ın domuz gribine yakalanmasına verdiği reaksiyon böyle olmuş. Diyecek söz bulamıyorum.

Bu arada Kaptan'a geçmiş olsun diyelim. Vizeler bitiyor, kavuşuyoruz, az kaldı.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Sports #56


Sıkışık vize haftasına giriyorum. Hatta birazdan sınava gitmek üzere evde çıkacağım. Bu hafta bir şey beklemeyin. Haftaya görüşmek üzere, esen kalın..

15 Kasım 2009 Pazar

Çıkarmadan 5

14 Kasım 2009 Cumartesi

Loser kimdir? - #22

Fotoğraf çekmeyi sevendir, sayandır. [Arşiv]

13 Kasım 2009 Cuma

Dövmeli

12 Kasım 2009 Perşembe

FM 10 + Bonus

YASAL UYARI: Hamileler, kalp hastaları ve ÖSS'ye çalışanlar bulaşmasın!

FM 10'u indirdim, kurdum ve oynadım. Fenaaa, çok fena. 2 yıldır FM, CM türevlerine elimi sürmeyen ben, ilk oturuşta 5 saat aralıksız oynadım. Dün gece yarısına doğru oturup, sabaha karşı kalkabildim anca, o da cidden uykum gelmişti. 2008 ve 09'un bariz fiyaskoları nedeniyle, en son 2007'yi adam akıllı oynamış biri olarak "bu sefer oldu galiba çocuklar" demek istiyorum. Anlatmakla olmaz, çok güzel ayrıntılar var. Daha kullanışlı, pratik ve hızlı.

Ah ulan bee.. Tam da vize haftasının ortasında yapılır mı bu?

Gelelim bonusa. Hahahahah. Şaka gibi.. Sabri ve Güiza'nın bu türevdeki şakaları baydı, farkındayım. Ama ne yapayım yahu? Bunu koymazsam olmaz. Daha oyunu açtım, 2 tane hazırlık maçı yaptım ve yardımcı antrenörlerden Albert Roca beni gördüğünüz şekilde uyardı: "Aman hoca, Sabri'ye söyle..."

(Üzerine tıklayarak kocaman halini gör)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Görün ulan bu adamı!


Volkan Baydar! Çok acayip bir adam, çok acayip. Geçen gün Disko Kralı'yla ilgili yazıda ipucu vermiştim. Disko Kralı'nda gördüm zaten ilk olarak kendisini. Daha öncesinde Beyaz'a da çıkmış, denk gelmedim. Pek müziksever, müzik konusunda bilgili bir adam değilimdir, hoşuma giden şarkıyı dinlerim, o kadar. O yüzden bu zamana kadar haberim olmadı muhtemelen. "Şöyle adam, böyle adam" edebiyatı yapmaktan çok, açın dinleyin, izleyin şu adamı. İlk olarak şu 3 linki vereyim, daha fazlasını YouTube vb. sitelerde aratarak bulabilirsiniz:

Farklı bir adam. Yani bizim kültürümüze biraz sofistike kaçabilir, herkes dinlemez muhtemelen bu nedenle, ama gerçekten çok güzel söylüyor yahu. Şarkılarını o kadar tutkuyla ve aşkla söylüyor ki.. Bayıldım. Heba olmasın bu adam, dinleyelim, dinletelim. Lütfen. Kendisi de diyor ki bu konuda; "İlla sözlerini anlamanız mühim değil, insanlar dinlesin, hoşlarına gitsin, gülümsesinler, 'ya adam ne güzel söylüyor' desinler, yeter benim için."

O kadar doğal ve efendi tavırları var ki ayrıca.. Bağlantılı olarak; Eurovision muhabbeti de oldu, gitmek de istiyormuş çocuk. İngilizcesi falan muhteşem zaten. Hatta 3 tane de şarkı göndermiş TRT'ye. Ama Emre Aydın seçildi biliyorsunuz. Hatta Emre Aydın'ın seçildiğini de Disko Kralı'nda öğrendi. Nasıl üzüldü, anlatamam, hiç gizlemedi reaksiyonunu. Neyse. Zaten Eurovision, şova ve reklama dayalı bir yarışma olduğu için bu çocuk gibi gerçekten sanat yapan insanları seçmeleri sürpriz olurdu. Konseptinize sokayım. Sinirlendim.

Ne diyorduk? VOLKAN BAYDAR ulan!

Kral

Ah ulan ah!

Sanatsal Sapık #17

10 Kasım 2009 Salı

The Girlfriend



The Girlfriend Commercial. Hatırlayan var mı? LakersTR'de bir ara efsaneleşmişti bu reklam. Ulusal kanallarda yayınlanan NBA maçlarının molalarında çıkıp duruyordu bir ara, ama sürekli ve sürekli.. Her molada. Dolayısıyla maç muhabbetinden sıkılan forumcular, bu reklamı konuşmaya başlamışlardı. Efsaneleşmişti. Tabii hatun sayesinde. Hatunun çatpat İngilizce konuştuğu aksanı, seksiliği ve muhteşem göğüsleri sayesinde dikkatler çekilmişti. Anlattıkları da ilgi çekici olunca... Neyse, hatırlatayım dedim. İzleyelim. Reklam da viski reklamı. Konsept; kız arkadaş dediğin böyle olur, börbın da böyle olur. Afiyet olsun.

"He can do whateeeever he wants."

10 Kasım

Ne yaparsanız yapın unutturamayacaksınız, izlerini silemeyeceksiniz!
Bütün bu şerefsiz çabalarınız boşa çıkacak!

9 Kasım 2009 Pazartesi

17 cigapiksel


Biz henüz "senin kamera kaç megapiksel hacı?" seviyesindeyken adamlar YOSEMITE denilen makineyle 17,25 gigapixel'lik fotoğraf çekmişler. Ki bu 17,664 megapixel etmekte. Yukarıdaki resim, orijinalinin sadece bir bölümü ve kaba hali. Zaten resmin orijinali 214414x80571 çözünürlüğündeymiş ve resmin dosya boyutu 95 GB. Yani bu resmi benim masaüstü bilgisayarın harddisk'ine sığdıramayız bile. Notebook'a atmak da 4 gün sürer heralde.

Sitesine girerek yakınlaştırma seviyelerini görebilir, ayrıntısıyla bilgi alabilir, merakınızı giderebilirsiniz. Şu bölümde de işin bokunu çıkarma evresine geçiyoruz.

8 Kasım 2009 Pazar

Okan Bayülgen + Bonus


Disko Kralı'nı izleyemediğim zamanlarda mutlaka indirip izlerim. Ki genelde ilk 1 saatinden sonrasını izleyemem saatinden dolayı. Okan Bayülgen, sevmeyeni çok fazla olsa da acayip adam. Sadece muhabbet edilen bir programı, oturup 3 buçuk saat izliyorum, 5 saat de olsa izlerim. Adam yapıyor abi, topluyor adamlarını, izletiyor, muhteşem. Arka ekip Enes, Aziz, Özgür de güzel çocuklar. Özellikle Enes ve Aziz acayip. Yeni çalışmalarını tavsiye ederim: Senin Kafanı Kırarım Köpek!

Gelelim bonusa. Üstteki kareyi 2 hafta önceki Disko Kralı'nda yakaladım. Geçen haftakini izlemiştim de, ondan önceki hafta izleyemediğim için indirip izledim. İzlerken de bir şarkı* sırasında seyircilerin arasında göründü. Hemen aldım resmi. Sevgilisi falan varsa affola, allah bağışlasın, çok güzelmiş.

*: Şarkıyı söyleyen Volkan Baydar hakkında ayrıca bir yazı yazacağım.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Sports #55

6 Kasım 2009 Cuma

Ata Sporu

5 Kasım 2009 Perşembe