31 Ekim 2009 Cumartesi

Tanrı'ya özenmek...


God of War. Bilen, duyan, oynayan mutlaka vardır. Oyun, konsol oyunu, PC'de yok. God of War 2, emulatörlerle falan oynanabiliyor ama, ı-ıh. Tavsiye etmem, hiçbir zevk vermiyor, zaten dil de Rusça falan oluyor. Neyse.

Arkadaş, God of War 3 geliyor, bomba bomba geliyor.. İnsanı özendiriyorlar. PS 3 ve Xbox 360'da çıkacağı için, bana uzak bir oyun malesef. Ancak GoW 2'yi PSP'de oynamıştım. Göt kadar ekran olmasına rağmen günlerce başından kalkamamıştım, ki oyunu öyle delicesine oynadım ki, 3 gün falan sürdü bitirmem. Bitince de bir oturup ağlamadığım kalmıştı üzüntüden. İnanın bu tarz fantastik oyunlardan, filmlerden de nefret eden biriyim. Ama öyle bir işlenmiş ve oynadıkça öyle bir bağlanıyorsunuz ki, bayılmamak mümkün değil. Şimdi 3.'sü çıkıyor ve ben çaresiz takip ediyorum. Çünkü yine PC'de olmayacak ve ben oynayamayacağım. Nitekim çıksa bile yayınlanan resimler ve videolardan falan anladığım kadarıyla oyunu oynayamayacaktım, benim makinanın kalbi yetmez.

30 Ekim 2009 Cuma

Sports #53

NBA, zenci ve kaslı adamlar demek değildir! #2

Hayattan tiksindiren şeyler #22


Hani, Facebook'u sadece Atatürk, PKK, Türkiye, AK Parti, CHP, MHP, Apo türü haber, video ve resimleri paylaşmak için kullananlar var ya, kendilerinden alenen tiksiniyorum. Ulan yeter be.. Anladık Türk'sünüz, milliyetçisiniz, Kemalist'siniz, vatanınızı çok seviyorsunuz, savaş çıksa bıçakla dalarsınız.. Tamam da arkadaş, girip 20 dakikada 5 anti-PKK, 2 Atatürk videosu, 1 tane de komik video paylaşıp çıkılmaz ki. Vatanı mı kurtarıyorsunuz, "biz buradayız" mı diyorsunuz, kime gösteriyorsunuz kendinizi? Gidin başka yerde kurtatın memleketi, Facebook bunun için pek uygun bir yer değil diye düşünüyorum. [HTŞ # Arşiv]

Not: Resim temsilidir. Az önce biri paylaşmış, oradan aldım.

29 Ekim 2009 Perşembe

"Erhan, sopa!"



Hahahahah ulan böyle şey görmedim arkadaş. Dağıldım ulan.. Çocuğun çaresiz, korkmuş haline mi üzüleyim, bizim elemanın döktürüşüne mi hayran kalayım bilemedim. Uzun süredir bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.

"Seni bulacaam olum, seni bulacaam!"

NBA, zenci ve kaslı adamlar demek değildir! #1

NBA'in diğer güzelliklerine bir göz atalım.. Yeni sezonun 2. günü tamamlanırken, kameralara yansıyan bazı tartışmalı pozisyonlar(!) oldu elbette. Yaklaşık 250 resim arasından, dikkat çekici olanları seçip, sizin için ayırdım. 2 ayrı başlık altında yayınlıyorum. Devamı (#2) yarın...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Dizi ABC'de izlenir!

FlashForward

ABC'nin yeni bombası FlashForward dizisi. 5 bölüm oldu şu ana kadar ve daha ilk bölümün, ilk saniyesinden itibaren hayranlığınızı takla attırabilecek, 40 dakika boyunca çişinizi tutturup, yemeğinizi soğutabilecek bir dizi.

Dizi hakikaten muhteşem başladı. Aynı akıcılıkta ve ihtişamda götürebilirlerse büyük efsane olabilir. Eğer Lost gibi birkaç sezon birden yazıldıysa fenomen olabilir. Yani senaryo önümüzdeki birkaç sezon için hazırsa, neden olmasın? Ki yapımcılar Lost'un yapımcıları olduğundan, muhtemelen öyledir. Ama "hadi 1 sezon/15 bölüm yazalım, tutarsa devam ederiz" tutumu, fenomen adayı olmak için fazla gevşek bir tutum diye düşünüyorum. Gerçi bu benim fikrim tabii, belki de fenomen olan bir çok dizi bu şekilde başlamış olabilir, bilemiyorum.

Dizide bir çok tanınmış yüz de bulunuyor tabii. Örneğin, başroldeki Ajan Mark Benford'ın karısını Lost'taki Desmond Baba'nın efsane aşkı, şerefsiz Charles Wildmore'un kızı Penny canlandırıyor. Benim diğer tanıdığım eleman da, Harold and Kumar'daki rolünden tanıdığım Ajan Noh oldu, ki kendisi tamamen eğlence amaçlı bir popcorn filminden sonra burada bambaşka geldi tabii gözüme. Bir de yine Lost'un efsane karakterlerinden Charlie de dizide bulunuyor.

İzleyin, izlettirin. İzlememekte ısrarcı şerefsizlere ilk bölümü döverek izletin, zaten diğerlerini kendi hür iradesiyle izleyeceklerdir.

Umut

27 Ekim 2009 Salı

"QT" rulazz...


Tarantino'nun son röportajlarından birini okudum, FHM'de. Yine bomba sözler ve itiraflarla karşımızda. Röportajdan cımbızladığım bazı vecizeleri sizler için yazıyorum. Yalnız 3. paragraftaki sahneyi ben anlayamadım yahu?? Mike hangi ara atlayacakti ki diğer arabaya? Hem ne alaka? Bence orada bir yazım hatası var, Zoe Mike'ın arabaya atlayacaktı sanırım. Obaa, evet evet öyledir kesin. Bomba olurdu lan o sahne! Hay senin kameraman gibi.. Eheh, neyse, okuyun hadi.

Filmlerimde çok çeşit işkence ve vahşet unsuru kullandım ama gerçek hayatta bunlar beni pek etkileyecek şeyler değil. Ama kafamı fare dolu bir kafesin içine soksalardı, benim için en büyük kabus olurdu. Tabii ki bunun dışında en etkili işkence yöntemi, cinsel organa yapılanlardır. Kimse cinsel organı tehtid altındayken bir şey yapamaz.

Bir kızı, araba içinde seyredilen sinemalardan birine götürmüştüm ve arka koltukta film bitene kadar seviştik. Demi Moore'un The 7th Sign filmiydi ve birden öpüşmeye başlamıştık, ardından da kendimizi durduramadık. Aynı zamanda sinemada mastürbasyon yapmışlığım da vardır. 1930'ların bir komedisi olan The Ruggles of Red Gap diye bir film sırasında olmuştu.

Death Proof'u çekerken, kafamda canlandırdığım hileli ve tehlikeli bir sahne vardı. Kızlar, dublör rolündeki Mike'ın peşinden gitmeye karar verdiklerinde, Mike arabadan arabaya atlayacaktı. Başrol oyuncularından dublör rolündeki Zoe için çok tehlikeli bir sahne olacaktı. Sahneyi hazırladık ve çekim için kameraman düğmeye bastı ama kamera çekmemiş. Oysa ben kameramana "Çekiyor mu?" diye sormuş, o da beni "evet" diye yanıtlamıştı. Ama sahne çekilmemiş işte. Bunun çok büyük bir hata olduğunu düşünüyorum. Daha sonra o sahneyi dört kere daha çektik ama hiçbiri ilki kadar güzel olmadı. Bu yüzden de o sahneyi filmde kullanmadım. Sette öfke krizleri geçirmiştim. Ardından kameramanı affetmem çok zor oldu. Seti yarıda kesip, arabama bindim ve setten uzaklaştım, öfkemi dışarı attım. Bir yandan araba kullanıp, bir yandan da küfürler ediyordum. Ama onu kovmayı hiç düşünmedim, çünkü biliyordum ki bir daha böyle bir şey yapmayacaktı ve onu kovmam bana bir kazanç sağlamayacaktı.

Ben bekar bir erkeğim ve bu yüzden evim yatakhane gibi. Eğer kapıdan içeri girerseniz, bir sürü yığınla karşılaşırsınız. Bana gelirken getirdiğiniz dergiyi, 3 yıl sonra aynı yerde bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Eşyaları düzenlemek ve atmakla ilgili problemlerim var.

Let the game begin!

NBA bu gece başlıyor. Tabii Ron Artest de başlamış...

Gecenin maçları:
Lakers vs. Clippers
Cleveland vs. Boston
Dallas vs. Washington
Portland vs. Houston

En iyi polis, ölü polis midir?


Sonra polislere laf edince polis yakınları falan gocunuyor. Kusura bakmayın arkadaş. Şahsen benim eniştem de polis. Ama yapacak bir şey yok. Hepsinde bir götü kalkmışlık, hepsinde bir krallık havası var. Geçenlerde bir olay yaşadık yine.. Trafik Ceza Şubesi'ne gidiyoruz, mağdur olan, kaybolmuş arabamızı arayan biziz, köpek muamelesi gösteriyor orospu çocukları. Ayıptır yahu.. Binanın kapısında bekleyen herif bir başka dangalak, içerde bilgisayarın başına oturttukları, önündeki 2 tuşa basmaktan aciz memur ayrı bir dallama. Kızıp ters bir laf söylesen, suçlu sensin. Neyse.

Amerika'daki gibi falan yetki verseler bizimkilere ne olurdu acaba? Resimdeki biladerime de saygılarımızı gönderiyorum bu arada.

25 Ekim 2009 Pazar

En büyük Fener, şampiyon Fener, sağolasın Bünyamin Gezer!

Bünyamin 3 - 1 Galatasaray

Şimdi ben başlasam anlatmaya, bugün 2 GS'lı destekler, 3 Fenerli nasıl koyduk der, 2 tanesi küfür eder, yarın unutulur. Tarih yine 10. yılda Fener Cimbom'u yendi diye yazar, olanlar, hakemin tutumu bilinmez. Zaten bu maçlar skoru için oynanır. Yapacak bir şey yok, kaderi oldu artık Galatasaray'ın. Hiç futbol oynamadığı maçta da yeniyor Fener. Daha 1. dakikada işaretler çakılmaya başladı zaten, Baros'un sakatlanışıyla.. İlk gol zaten ofsayt. Hareketli alanda, defansı şaşırtan adam ofsaytta. Böyle işte. Tebrik ediyorum Fenerliler'i.

2 gün sonra edit: Hala Bünyamin Gezer'in maç genelinde GS'ın aleyhine daha fazla çalıştığını düşünmekle birlikte, aşırı fevri postum için özür dilerim, fazla takozlama daldığımın farkındayım.

Şaka şaka!

24 Ekim 2009 Cumartesi

Çubuklu vs. Parçalı


"İyi olan kazansın" klişesini en inanarak ve isteyerek söylediğim maçlardır, Şükrü Saraçoğlu'ndaki Fenerbahçe-Galatasaray maçları.

Pazar, 20:00, Lig Tv.

Sanatsal Sapık #15

23 Ekim 2009 Cuma

Sıkı dur Cimbom, Buca geliyor! Otobüsle...


İzmir, Buca'da oturuyorum, burada doğup büyüdüm hatta. Küçükken Bucaspor'un spor kulübünde bile uzun süre oynamıştım, önce spor okulu, sonra minikler falan yükselmiştim biraz. Neyse.. Bucaspor'un burada bir stadı var, geçen yıl yapılan.. Buca'nın merkezine biraz uzak, tepede kalıyor baya, oldukça ıssız bir yer, İzmir'liler bilir, Evka 1 deniyor. Hatta koca İzmir'de sadece 1 tane belediye otobüsü gidiyor. Son zamanda da Bucaspor Bank Asya'da çok iyi başlayıp, iyi devam edince düşünmeden olmazdı tabii.. Önünden geçerken birkaç defa arkadaşla konuşmuştuk, "ulan düşünsene Buca Süper Lig'e çıkıyomuş" gibisinden... Hatta "Galatasaray deplasmana geliyomuş Keita, Elano falan geliyomuş Evka 1'e ahahah otobüs çıkmıyo lan" falan... Eh, gelin görün ki kaderin cilvesi. Daha bu muhabbetin yapıldığı en son anın üzerinden 1 ay geçmeden Galatasaray, Türkiye Kupası'nda Buca ile eşleşti. Duyduğum anda malum arkadaşla cepten haberlerştik, gülüştük falan hatta.

Espriler bir yana, içimde de heyecan oldu tabii, GS İzmir'e gelecek, hatta Buca ile oynayacak diye. Ama malesef Galatasaray maçın İzmir'e oynanmasını reddetti. Neyse, sağlık olsun. Bucamız'ın dünya gözüyle Cimbom ile oynadığını görmek de güzel olacak. Heheh bak hemen "Bucamız" oldu :)

Tepedeki resim de Batug'dan Berk'in (Eric) kamerasından çıkma, kendisi de Buca'da oturuyor tabii. Resimdeki mevkii de benim eve yürüyerek 5 dakika.

Bu da bonus :)

22 Ekim 2009 Perşembe

PES 2010: Shock!


Demo incelemelerinden sonra (#1 ve #2) nihayet full'ü de geldi ve indirip, hatırı sayılır bir süre oynama fırsatı buldum.

Herşey güzel de hacı, shock? Şöyle ki efendim, ya da efendimi siktir et. Ulan oyunun demoyla alakası yok. Bir açtım, karşımda PES 2009 var gibiydi. Demodaki grafikle alakası yok, demodaki oyuncu serbestliği, top kontrolü zorluğunun bir kısmı, oyun hızı.. Hepsi uçmuş gitmiş. Oyun 2009'a dönmüş gibi. Çok gevşeyen tepki süresi de biraz olsun düzeltilmiş gibi. Top kontrolü, driblinglerdeki bazı özellikler yine demoya benziyor ama oyun genel anlamıyla çok değişmiş. Ha ben çok şikayetçi değilim, zaten bunların bir çoğu beni baya germişti. Ama ben hayatımda demo versiyonuyla, full versiyonu bu kadar farklılık gösteren bir oyun görmedim, dünya üzerinde de olduğunu sanmıyorum. Bunu da gelen yoğun eleştrilere bağlıyorum. Yapılan eleştrileri, oyun kontrolündeki zorlukları falan değerlendirip, böyle bir makyajla sunmuşlar. Ki bu makyajdan çok, "makyajı temizleme" olmuş. Çünkü esas makyajı, 2009'dan sonra 2010 demo'da görmüştük.

E tabii grafikler falan demoya göre değişince (düşünce), oyunu oynatmakta zorlanan aletler için sevindirici bir haber oldu. Benim makinada demoya göre çok daha rahat oynanıyor oyun. Demoyu medium'da ve 1024x768'de ancak oynayabiliyorken, bunu high'da, üstelik kendi çözünürlüğüm olan 1280x800 şeklinde çok çok rahat oynuyorum.

Yani şöyle söyliyeyim; bizim oynadığımız 2010 demo, sanki seneye çıkacak oyunun teaser'ı gibi oldu bunu gördükten sonra. Durum biraz ilginç. Ama kendi açımdan da söyle nokta koyayım, oyun 2009'a yaklaşmış olsa da, onca saçmalığın kalktığını görmek sevindirici. Yarından tezi yok başlıyorum turnuvalara...

Evet, bunlar birkaç saatlik oynama sonucunda edindiğim ilk izlenimlerdi, devamı gelebilir. Şimdilik bu.

* * *

21 Ekim 2009 Çarşamba

Winner


Aylardır "Loser"ları koyuyoruz, bir de winner olsun dedim. Bütün loser'ların insan, winner'ın maymun olması ironi değildir, alınmayınız. Seri falan olmayacak bu arada, tek bir resimlik. Bu arada hatun kimdir bilmiyorum ama bizim Big Bang Theory'deki Penny'e çok benziyor, hatta bence ta kendisi olma ihtimali çok yüksek. İyi de, o tırnaklar nedir be ablacım.. Öehh.

20 Ekim 2009 Salı

Loser kimdir? - #21


Kendi resmini çektikten sonra, arka plana bakmadan resmin internete düşmesine izin verendir. Bkz: arka plandaki Temel İçgüdü temalı amca. [Arşiv]

19 Ekim 2009 Pazartesi

18 Ekim 2009 Pazar

The Şeytan! #2



"Attı."

Haa, bunun yanında ne Fener, ne Cimbom top oynamıyor. Zaten Kadıköy'de buğulu gözlerle oynayan Galatasaray, bu futbolla puan alamayacak bence Fener'den. Bir GS'lı olarak beraberliğe fitim.

"Hoca" ve "Godikler"


Çok Güzel Hareketler Bunlar güzel program, her haftaki bölümünü indirip izliyorum ve her programda eğleniyorum, buraya tekrar döneceğim. Bu yazıda bu hoş programın kötü yönlerini, itici olaylarını kamulaştırıyorum efendim... Ve sonunda da bu hadiselerden kurtulmanın çözümünü veriyorum.

Öncelikle; hem bu güzel insanların rollerini daha iyi yapabilmesi, hem de ekran karşısındaki bizlere daha fazla daral gelmemesi için, bu seyircinin kesinlikle zaptedilmesi lazım. Şu her boka alkışlama olayını, artık nasıl çözeceklerse, bir şekilde çözmeleri lazım. Skecin bir yerinde sahneye sevilen bir adam çıkıyor, önce onun hayranlarından "eeeöööheeyyyy" narası atılıyor, ardından bütün salon alkışlıyor. En az 7-8 saniye skeç duruyor, alkışlanan eleman da süpersonik hocaları Yılmaz Erdoğan'ın emrine uyarak selam veriyor, gülümsüyor. Olur olmaz her espride birkaç salağın başlattığı alkış furyasına bütün salon katılmak zorunda kalıyor. Yine 10 saniyelik kesinti. Zaten her ama her espriye en az 2-3 alkış geliyor, bunların çoğuna tüm salon katılıyor. Skeç biraz güzelse, alkıştan izleyemiyoruz. Ha bazen çok güzel skeçler, bomba espriler oluyor, o zaman alkış yapılır, tiyatro komedilerinde bu vardır zaten, ama böyle olmaz. Hayır böyle olunca oyuncuların da skece verdiği ciddiyet azalıyor, çoğu zaman gülmeye, skeç dışına kaymaya başlıyorlar.

Yılmaz Erdoğan'dan rica ediyorum. Şu 'godfather' havasından biraz uzaklaş. Sakallı, bıyıklı, bir çoğu senin yaşına yakın şu koca koca adamlara, yıllardır zaten sahnede oyun oynayan, filmlerde oynamış şu insanlara hala bebek muamelesi yapıp, "aferim lan godik" modundan da çık artık. Herifleri enik sever gibi seviyorsun ulan. Herkeste de başlamış bir "hocam" furyası.. Onu da geçtim, bazen skeçlerin orta yerine atlayıveriyor, "şunu bir daha yapın" , "bu olmadı sanki" muhabbeti çekiyor. Öeehhh yani.

Tabii bir de her skecin ardından 10 dakika skeci yorumlama seansı var. ÇGH, GH muhabbeti de ziyadesiyle baydı... Ha o arada bazen güzel muhabbetler de dönüyor, ama 2 hoşsohbet yakalayacağım diye de 10 dakikalık saçmalık dinlenmez. Bundansa, Yılmaz Erdoğan bence "BKM Ustaları" diye tabir ettiği elemanların 2-3 tanesini getirip, jüri değerlendirmesi tarzı yapabilir. Ya da her hafta farklı 1-2 ünlüyü çağırıp işin boyutunu büyütebilir, onlara yorumlatabilir. Çok daha eğlenceli olurdu en azından. Ha buna dahi karşıyım, ama illa ki "godikler"e not verecekse, bu daha iyi olurdu bence.

Ha, elbette özellikle tamamı tiyatro eleştirmeni, her bir yazarı sinema gurusu, birer edebiyat duayeni, birer sanat eğitmeni olan Ekşi Sözlük'e bakarsanız, bir çoğu bu programın iğrenç, rezil, berbat ötesi olduğunu düşünüyor. Ama o sayfalar ne yerin dipleri gördü, o yüzden çok dikkate değer değil.

Çözüm: Gelelim çözüme.. Efendim öncelikle bu programı televizyondan izlemeyiniz. Zaten artık reytinglerin tavan yapması sayesinde, abartısız her skeç arasına reklam koyduklarından, Pazar akşamları saat 8'de başına oturup beklemek hiç mantıklı değil. Güzelim Pazar gününün o 3 saatini (evet, reklam ve özetlerle birlikte daha bile fazla sürebiliyor) başka bir şeye ayırıp, ertesi günü bekleyiniz ve itinayla ShareBus'tan indiriniz. Adamlar kaydediyor, reklamları çıkarıyor, tabakta sunuyor. Allah razı olsun. Videoyu BsPlayer'da açıp, bir parmağınızı sağ ok tuşunun üzerinde bekletiniz. Artık programın da skeçlerin da akıcılığı sizin hakimiyetinize bağlı. İster en baştaki sunuşu geçin, ister Eser'in tüm sunuşlarını, ister skeç aralarındaki değerlendirmeleri atlayın. Hatta isterseniz skeç içindeki 5-10 saniyelik alkışları bile tek bir tıklamayla 3-5 saniye ileri alıp, işi abartabilirsiniz.

Afiyet olsun.

17 Ekim 2009 Cumartesi

4 lira 50 kuruş!



Aradan sürpriz sıyrılan Brother Lui'nin ganyanı kaç lira verir?

Funny & Tragic


Diğer Adam Sandler filmleri gibi absürd, kıpır kıpır veya çok ilginç senaryolu bir film değil. Ama türünü sevenleri asla kasmayacak, hoş bir film olmuş Funny People. Her türlü izlenir. Nitekim ekip 40 Year Old Virgin, Knocked Up ve Forgetting Sarah Marshall gibi süpersonik komedileri yapan ekibin ta kendisi. Oyuncu kadrosunu da güzel seçmişler. Hem Adam Sandler, hem Seth Rogen tek başlarına bir filmin izlenme sebebi olabilecek adamlarken, ikisinin aynı filmde olması, üstlerine de krema tadında Eric Bana ve Jonah Hill'in bulunması da diğer cazip noktalardan biri. Yine dram katılmış komedi türü. Ama diğer yapımlara göre drama biraz daha ağırlık vermişler. Hırs, hastalık ve ölüm gibi ciddi konulara fazlaca yer verilmiş. Bazı gereksiz espriler ve biraz uzun olmasının dışında gayet şirin bir film olmuş. İzlenir, izlenir.

Ayrıca: Bizimkilerin orijinal film isimlerini, Türkçe'ye saçma sapan çevirme huyları da bir gün öldürecek beni. Funny People'ı olduğu gibi değil de, Matrak Adamlar olarak çevirince çok güzel olmuş sanki.

Re-make

Michael Cooper - Byron Scott - Kurt Rambis - Magic Johnson
Jack Nicholson


Bu efsaneler efsanesi fotonun bir update'e ihtiyacı var sanırım. Beyazlı amca aynen yerinde durmak şartıyla, sarı formalı arkadaşlar Kobe, Pau, Lamar ve Ron olarak değiştirilmeli kanısındayım. Gerçi emektar Fish yakışırdı bu resme ama hangisini çıkaracan? Kobe ile Ron kafadan kopuk adamlar zaten, Lamar da kafa adam. Pau ile Fish değiştirilip, kısa rotasyonlu bir photoshoot denenebilir. Hahah süper lan.

16 Ekim 2009 Cuma

Loser kimdir? - #20

Budur lan, vallaha budur hahahahhaha. [Arşiv]

15 Ekim 2009 Perşembe

Toplumsal mesaj dediğin...


...böyle olur!

Götü büyük laptop'lılar


Efenim ayıptır söylemesi bir notebook aldım. Yan etkilerini görmeye başlıyorum. Amacım okulda kullanmak ağırlıklı olarak. Nitekim okulun her metrekaresinde wireless imkanı olduğundan internet mesaimi arttırmak istiyordum. Yalnız yan etkilerini görmeye başladım evdeyken. Genelde uzanırken veya koltukta otururken girdiğimden ve bu pozisyonlarda kollarımın hareket kabiliyeti kısıtlandığı için insanda kısaltmalar kullanma, her şeyi kısaltma eğilimi gösteriyor. Dün akşam şu çok kınadığım "sevio, gelio, yaptm, gittm" tarzı kısaltmaları kullanırken yakaladım kendimi. Bir an silkelendim, kendime gelmeye çalıştım, ama eğilim sürüyor. Uzun zaman laptop kullanmış arkadaşlardan biri "ilk 1 ay böyle olur, sonra normale dönersin" vaadinde bulundu. Umarım doğrudur.

Başlık da bir RPG oyununda karşılaşılabilecek bir yaratık türü gibi oldu eheh. İlham kaynağı da Cem Yılmaz'ın "business uçanın götü büyük olduğu için.." esprisidir. Nys. Ok. Bye. Grşrz. Aha bak yine!

14 Ekim 2009 Çarşamba

The good

Hayattan tiksindiren şeyler #22


Evdeki boya-badana telaşesi, evin aldığı inşaat hali, sağda solda gazeteler, naylonlar, her şeyin birbirine girmiş olması, aradığını bulamamak, yere rahat basamamak, birkaç gün halısız bir evde yaşamak.. Ve, boya kokusunu çok seviyor olsam da günlerce aynı kokuyu solumanın verdiği güzel kafa...

13 Ekim 2009 Salı

Kararsızlar

Geçenlerde okulda, bir projede içinde bulunduğumuz grubun adı ne olsun diye arkadaşlarla tartışırken, bir anda aklımdan "Kararsızlar" demek geçti ve dedim. O anki ruh halim ve tuhaflığım bana bunu yaptırdı ve aptalcaydı, biliyorum. Ne alaka di mi? Öyle. Yazının konusunun da bağlantısı olan bu grup ismi önermesi, okulda aylarca saçma bir dalga konusu oldu. Çocuklar beni bir süre "kararsız" diye çağırdılar. Gerizekalılar.

Gelelim şimdiye.. Ulan içimde öyle saçma bir boşluk var ki.. Ne yazacağımı da bilmiyorum, ama bir şeyler söylemezsem de içimde patlayacak. Yani zihnim günler, saatler içinde o kadar değişken ve "kararsız" seyrediyor ki, "ne yapıyorum, amacım ne, mutlu muyum, mutsuz muyum" bilemiyorum. Ama son zamanda çok sık olmaya başladı bu. Bir kafayı yiyecek gibi oluyorum, her şeyi arkada bırakıp ciddi ciddi intihar etmeyi düşünüyorum. Birkaç saat sonra şen şakrak, etrafına pozitif enerji saçan normal Çağlar geri dönüyor. Sonra tekrar aynı şey falan.. Devir daim, kısır döngü.. Ne derseniz deyin.

Hacı, yaşama sevincimi kaybettim yahu. Bir şey de olmadı ha.. Hani bir kız olur, can yakar, aşktan içi yanar insanın, ailevi problemler olur falan. Yok, hiçbiri bende yok. Hiçbir somut neden yok. Zaten içimde büyüyen, hayatımı siken de bu. Sebepsiz yere, kafayı yiyecek derecede yaşamaktan nefret etmem. Şu an hiçbir şey eski öneminde değil benim için. Okul, aile, iş, Lakers, Galatasaray, internet, bilgisayar.. Hepsini geride bırakıp bambaşka bir hayata başlayacak olsam, bir saniye düşünmem. Bu nedenledir ki, intiharı çok düşündüm son zamanda. Yani hiçbir zevk almadığım hayattan gitmek fikri hala güzel geliyor..

Her gün aynı şey için dua eder oldum, "lütfen yarın olmasın!" Evet, akşam olup eve geldiğimde yarının olmasını istemiyorum. Akşam 7-8'den itibaren geçen zaman çok yavaş geçsin istiyorum, her 5 dakikada bir saate bakıyorum. Saat 11-12'ye yaklaştıkça, uyku vakti yaklaştığı için üzülüyorum. E sabahın 7 buçuğunda kalktığım için, eskisi gibi sabahlayıp geceleri de uzatamıyorum. Ne olacak lan benim bu halim?

12 Ekim 2009 Pazartesi

Tanju Çolak demişken...


Devler Ligi ile ilgili yazıda Tanju Çolak'tan bahsetmişken, verdiği son röportajlardan birinde yine ilginç şeyler söylemiş, bir alıntılayayım dedim...

Şimdi öyle güzel, şık, enteresan jenerik golleri göremiyoruz. Çok daha kolay goller var. Yani tek vuruştu, kafaydı, bunlar atılıyor. Zamanında benim attığım gollerin hepsi jeneriklikti. Ben her türlü golü attım. Uçan kafadan, voleye, röveşataya, uzaktan şutlara kadar her türlü jeneriklik gol attım. Baktığımız zaman benim gollerimi, beni hiç canlı izleyememiş çocuklar bile biliyor.

Şimdi futbol oynuyor olsaydım bugünkü gol krallarının hepsini geçerdim. Benim için önemli olan anılarda ve hatıralarda kalabilmek.

Hayrettin'e 'armut' derdik, çok kızardı. Hep 'kurtaracağım' derdi. Her topa atlardı, ama bütün topları kaleden çıkarırdı.

Prekazi'nin ayak numarası 39'du. O ufacık ayaklarla korkunç bir vuruş tekniğine ve kuvvetine sahipti. O Monaco'y attığı vuruşun gol olacağını ben de tahmin etmiştim. Zaten denemeden gol olmaz, deneyeceksin. Şimdi maçları izliyorum, ne öyle şut atan var, ne deneyen... Hissettiğin yerden vuracaksın.

Transfer dediğin Santos ve Elano gibi olmalı. İkisi de dünyanın en iyi milli takımında oynuyorlar. Bu adamları tartışmak bile yersiz. Keşke her transferimiz onlar kadar kaliteli olsa.. Aslında Federasyon'un yabancı oyuncu transferine bir seviye sınırı getirmesi gerekiyor. Yani en azından kendi ülkelerinde hiç milli olamamış adamların transfer edilmemesi lazım. Böylece bizim ligimizde de kalite hiç düşmemiş olur.

Oldu başkan, altına minder de verelim mi?

Loser kimdir? - #19

Asker adam doğuştan loser'dır zaten baba! [Arşiv]

11 Ekim 2009 Pazar

Devler Ligi ve Tanju Çolak


Güzel muhabbet dönüyor, tahmin ettiğim gibi izlemesi baya zevkli. Erman Toroğlu yine artist hakemliğine devam ediyor. Yalnız Tanju çok acayip, aşırı ciddiye alıyor, acayip komik. Erman Hoca iyi sabretti sarıyı göstermek için. Heheheh süper lan. Kaçırmamak lazım, Her Pazar, akşam 8'de. BKM'yi sonradan indirip izleyecez artık.

10 Ekim 2009 Cumartesi

Vecize #20


Kadınlar, kararsız varlıklardır. Karar aşamasında, yanağına fazla sert vurulmayacak birkaç tokat hem onu hem sizi rahatlatır. Bu konuda bir gariplik görmüyorum.

- Sean Connery

9 Ekim 2009 Cuma

Özür...


Şu sıralar pek bir şey yazamadım, farkındayım, hep resim koyup kaçtım. Yeni bir notebook aldım da onunla uğraşıyorum, Windows 7 indirip, kurup, driverları falan halletmekle meşgulüm. Win7 tamamen kullanılabilir hale geldi diyorlar, deneyelim bakalım. Neyse. Birkaç gün daha sürebilir. Ama unutmam, hal hatır sorar, böyle hanımefendileri koyar, çıkarım.