23 Eylül 2016 Cuma

Pure Beauty

 

21 Eylül 2016 Çarşamba

Tom "fucking" Hardy


Legend filmi çok uzun süredir listemde, hatta bilgisayarımdaydı. Sıra gelmemişti. Geçen gün nihayet izlemeye karar verdim ve 13 GB'lık hakiki bluray olan filmi izlemeye başladım. Ve film beni ilk dakikasından itibaren içine almaya başladı.

Çok etkileyici bir senaryosu yok, hatta bolca hikaye kopukluğu bile var. Pek sürpriz yok, aksiyon çok sınırlı, tempo sorunu var. Peki neydi beni çeken? 1960'ların Londra atmosferi harikaydı bir kere. Kıyafetler müthişti. Ağır Doğu Londra aksanını ve küfürleri ağzımdan sular akıtarak dinledim film boyunca. Filmde geçen gangsterlik olayı da klişelerden uzak ve eğlenceli bir şekilde anlatılıyor.


Ve tabii Tom Hardy.. Çok iyi filmlerini, oyunculuklarını izledik ama burada başka bir düzeye ulaşmış. En iyi filmi değil tabii ki ama bence oyunculuk olarak zirvesi. Kray kardeşleri, daha doğrusu ikizleri tek başına canlandırıyor. Ben ikisini de Hardy'nin canlandırdığından 20. dakikada falan şüphelendim ve bakınca gerçekten de öyle olduğunu anladım. Ki gerçekten enfes. Hipnotize etkili İngiliz aksanı, tavırları, sürekli giydiği takım elbisesi ve karizmasıyla filmi baştan sonra -abartısız- tek başına götürüyor.

Film, derin yan karakterler, vurucu bir senaryo ve daha çarpıcı bir final ile 8-8.5 puanlık bir film olabilirmiş rahatlıkla. Ama o fırsat tepilmiş. Filmden Tom Hardy efsanesini çıkardığınızda zaten geriye pek bir şey kalmıyor. Ama sırf onun için bir kez daha bile izleyebilirim. O derece.


15 Eylül 2016 Perşembe

God


Youth filminden bahsetmiştim kış aylarında. Yazının başında da malûm sahnenin fotoğrafı vardı hatta. Az önce o sahnenin kendisine denk geldim internette. Filmde kainat güzelinin (Madalina Diana Ghenea) otele geldiği ve bizim yaşlı ikilinin içinde olduğu termal havuza çırılçıplak adım attığı meşhur sahne. Hatun hakikaten moral bozucu derecede iyi de, esas replikler efsane. 

- Who is she?
+ God.

8 Eylül 2016 Perşembe

Korku-Gerilim


Özellikle Amerikan sinemasının en büyük sorunu bence korku ve komedi dalında yeterince kaliteli film çıkaramamaları. Dram, aksiyon, biyografi, romantizm konusunda çok başarılılar ancak bu iki tür malesef çok kısır. Hal böyleyken de seyrek çıkan kaliteli filmler daha da kıymetli hale geliyor.

Geçenlerde "hangi filme gitsem?" diye düşünürken vizyonda olduğunu gördüğüm korku-gerilim filmi Don't Breathe'den de bu nedenle çok umutlu değildim ilk anda. Sonra IMDb puanını görünce bir afalladım. Baktığımda yeni çıktığı için 8'di, şu an ise 7,6. Hemen gitmem gerektiğini fark ettim tabii. Önce fragmanını izledim, o da baya etkileyici. Ama siz izlemeyin. Biraz spoiler yiyorsunuz çünkü, fragmanı izlemeden film izlenirse çok daha zevkli olur. Film ise bu türde son yılların kesinlikle en iyilerinden..


Bir kere çok orjinal. Kurgu da, hikaye de öyle.. Filmin olayı asker emeklisi kör bir adam üzerine kurulu. Adamın, evindeki 1 milyon dolar nakit parayı çalmak için gece yarısı evine giren 3 gence hayatı zindan edişini ve film boyunca karşımıza çıkan sürprizleri izliyoruz. Cin, peri yok.. Tamamen gerçekçi. Daha fazla anlatıp spoiler vermek istemiyorum ama cidden çok beğendim. Bayılarak izlediğim The Conjuring 2'den hemen iki ay sonra bir kaliteli korku filminin daha gelmesi büyük sürpriz oldu benim için.

Filmde, lkinci film için de temellerin atıldığını hissedebiliyorsunuz. Amerika'da 2 hafta boyunca liste başıydı. Dünya genelinde de çok beğenildi. Bu da demek oluyor ki, ikincisi kesin gelecek. Ne zaman gelir, nasıl olur bilinmez ama ilkinin hatrına her türlü beklenir.

7 Eylül 2016 Çarşamba

Margot "fucking" Robbie