Öncelikle Galatasaray Basketbol Şubesi'ni A.Ö. (Aysal'dan önce) ve A.S. (Aysal'dan sonra) diye ayırmalıyız bana kalırsa. Şahsen ben ayırıyorum. Ünal Aysal ve yönetimi, kulübün başına gelir gelmez tüm branşlarda başarı için ciddi anlamda somut adımlar attılar. Futbolu bir kenarı bırakırsak bunların en başında erkek ve kadın basketbol takımları geliyor. Kadın basketbol takımı, bu proje sonucunda 13 sene sonra lig şampiyonu olurken, aynı sezonda hem Euroleague, hem de Türkiye Kupası'nı alarak kırılması güç, tarihi bir rekora imza attı. Bu yazıda ise konumuz erkek basketbol takımı.
Aysal yönetimiyle birlikte erkek basketbol şubesi, ilk sezonunda kurulan güçlü kadro ve Oktay Mahmuti'yle şampiyonluk hayallerine yarı finalde veda ettikten sonra, "if you can't beat them, buy them" diyerek Beşiktaş'ın hocasını ve en önemli oyuncularını kadrosuna katarak 23 senelik aradan sonra şampiyon oldu. Geçtiğimiz sezon ise yine büyük şanssızlıklar, sakatlıklar ve normal sezon 4.'lüğüne rağmen finale kadar gidildi, fakat serinin MVP'sinin hakemler olduğu bir Fenerbahçe serisini, son maça çıkmayarak kaybetti. Hedef şu an 2014-15 sezonu, konumuz takım yapılanması ve transferler.
Eksik Noktalar
Son sezon adına kadrodaki en büyük eksik kesinlikle pivottu. Şampiyon takımdan N'dong'un emekli olmasından sonra büyük umutlarla Barcelona'dan Nathan Jawai getirildi. Tam da form bulmaya başlamışken, büyük bir kalp rahatsızlığıyla -basketbol yaşantısı bir yana- hayati tehlikesi bile baş gösteren Jawai yerine Ataman'ın yine Beşiktaş'tan eski öğrencisi olan Bonsu alındı. Jawai'yle tamamen zıt karakterde bir pivot olan Bonsu, sakatlığının da etkisiyle sezonun çoğunda potansiyelini sahaya yansıtamayarak, Furkan Aldemir'le birlikte pivot mevkisinin özellikle hücum anlamında çok sıkıntılı süreçler geçirmesine sebep olmuşlardı. Erceg'in şut ağırlıklı bir uzun olması, Ersin Dağlı'nın da uzun sakatlık dönemi sebebiyle sezonun ciddi bölümünü kaçırmasıyla, Galatasaray pick & roll'ler ve kısaların uzunlara boş pozisyonlar hazırladığı nadir hücumlar haricinde içeriden bireysel olarak sayı üretemeyen bir takım oldu. Kısacasi içeriden sırtı dönük oynayabilen oyuncumuz yoktu. Bu da kısalara daha fazla yük binmesine, rakiplerin dış savunmaya daha ağırlık vermesine ve hepimizin dikkatini çektiği üzere gibi sezon boyunca minimum sayıda organize hücum izlememize sebep oldu. Tüm sakatlıklara ve bu problemlere rağmen bu takımın final yapması ve maçı 7. maça kadar götürmesi bile bana kalırsa müthiş bir başarı. Burada boş rolü sanırım yine Ergin Ataman'a vermek gerek.
İkinci büyük sorun ise, Jamont Gordon'ın çapraz bağlarının kopmasıyla sezonu çok erken kapatmasının ardından oluşan bir 2 numara eksikliğiydi. Yerine alınan Hairston'dan bahsetmeyi bir kenarı bırakın, mümkünse hayatım boyunca adını bile duymak istemiyorum. O derece. Jamont, içinde bir NBA süperstarı potansiyeli barındıran, gününde olduğunda takımının kaybetmesi imkansız olan, gününde olmadığı zamanda bile çok kaliteli bir savunma ve -bir uzun ayarında- ribaund katkısı veren, tüm savunmacılarını fiziğiyle ezebilen, çılgın bir adamdı. Kendisi bence Arroyo'dan sonra takımın kesinlikle en kilit adamıydı. Bu eksiği Sinan Güler'ın playofflarda form bulmasıyla bir nebze de olsa aşabildik ama o da performansını tüm maça yayma sorunu yaşadığı için Gordon'ı her daim aradık.
Bir başka çözülmesi gereken sorun ise -kimilerine göre en büyük sorunumuz bile olabilir- Arroyo'suz takımın yokları oynamasıydı. Özellikle Gordon'ın sakatlanmasından sonra, Arroyo'nun benchte olduğu sürelerde (ki 35 yaşında olmasına rağmen bir çok maçta neredeyse dinlenmeden oynamak zorunda kalıyordu) takımın sayı yaratmadaki inanılmaz sıkıntısı her daim göze batan bir unsurdu. Geçtiğimiz sezon, Euroleague çeyrek finalde ilk devreyi önde kapattığımız Barcelona deplasmanında Arroyo'nun sakatlanmasından sonra maçı 27 sayı farkla kaybedişimizi kimse unutmamıştır eminim. Ender Arslan, gününde olduğu zaman enerjisiyle ciddi sayı katkısı verebilen bir guard ancak liderlik, takım arkadaşlarını oyuna dahil etme gibi konularda çok zayıf olduğundan Arroyo'nun bu konudaki yükünü pek hafiflettiği söylenemez.
Sezon öncesinde bunun gibi ciddi eksikler bulunurken, bir de takımın aslan yüreği Markoishvili'nin takımda tutulamaması, hem yeni bir small forward eksiği doğurdu, hem de takımın belki de en yürekten oynayan oyuncusunu kaybetmemize sebep oldu. Banvit'in sezona yaptığı flaş girişe, tüm rakiplerini sürklase ederek normal sezonu rahatça lider bitirmesine ve "ben de ciddi bir şampiyonluk adayıyım" deyişine Galatasaray yarı finalde dur diyordu. Ve bu nefes kesen seriye Markoishvili damga vuruyordu. Banvit'in hocası Dimitris Itoudis, sezon bitiminde CSKA'ya giderken Marko'da gözü kalmış olacak ki, takımına aldırdı. Ve hepimizin yüreğini dağladı.
Eksikler tamamlandı mı?
Yabancı sınırının da 5+1 olmasıyla, bu bağlamda transfer çalışmalarına başlayan yönetim, ilk olarak Arroyo ve Erceg dışında tüm yabancılarla ve Ersin Dağlı'yla yolları ayırdı. Ardından Cenk Akyol'dan istenen ücret fedakârlığı gelmedi ve kendisi eski takımı Anadolu Efes'e uğurlandı. Engin Atsür Beşiktaş'a, Göksenin de kiralık olarak Darüşşafaka'ya gönderildi.
An itibariyle Martynas Pocius, Pietro Aradori, Vladimir Micov, Nolan Smith, Kerem Gönlüm, Nathan Jawai ve Ian Vougioukas'ü kadrosuna katmış durumda Galatasaray Liv Hospital. Özellikle şut ağırlıklı olmak üzere inanılmaz hücum potansiyeli olan bir takımın temeli atılmış görünüyor.
Böylece hem 2, hem 3 numaralarda son derece etkili oynayabilen, hem de penetre yetenekleri hiç de fena olmayan Pocius ile -benim gözümden bakarsak- Gordon'ın yerini doldurduk gibi. Tarzları sebebiyle Pocius ve Gordon gibi birbirinden tamamen alakasız iki oyuncuyu karşılaştırmak saçmalık olur tabii. Ancak yıllardır Euroleague tecrübesi bulunan, Real Madrid'de forma giymiş bir oyuncu Pocius. Hem dış şut, hem penetre konusunda gayet iyi olan, hazırlanmış oyunlar dışında, bireysel olarak da kendine hücumlar yaratabilen bir oyuncu. Bu anlamda Gordon'a belki biraz benzetebiliriz. Hairston faciasından sonra takıma Kobe gibi geleceği kesin. Pocius 28 yaşında ve kariyerinin en verimli döneminde diyebiliriz.
Gözümüzün nuru Marko'nun eksiğini ise belki de mevcut şartlar dahilinde, piyasadaki en iyi alternatif olan Micov'la kapattık. Micov'un 29 yaşına kadar 11 takım değiştirmiş olması, kağıt üzerinde en büyük eksisi gibi duruyor. Fakat kısa vadede oyuncularından maksimum verim alma konusunda uzman olan Ataman'ın yönetiminde başarılı olacağına dair hiç şüphem yok. Henüz ülkemiz basketbolunda uzun vadeyi konuşmanın çok bir anlamı yok, nitekim ülke basketbolu olarak -belki de mecburen- sezonluk başarılara odaklanılmış durumda. Tam da bu şartlarda Micov'un nokta transfer olduğunu düşünüyorum. Kendisi Marko kadar net bir savunmacı olmasa da bu konuda kötü de sayılmaz. Üçlük çizgisinin her noktasından fazlasıyla etkili ve -maç genelinde- bu konuda özellikle kritik şutları müthiş bir yüzdeyle sokan Marko'dan biraz daha istikrarlı olabilir. Micov 2.01'lik boyuyla tam bir small forward ve dört kısalı süreçlerde işi 4 numara da kotarabilecek bir isim. Marko'dan sonra bu pozisyonda gözümüzün pek arkada kalacağını sanmıyorum.
Gelelim Pietro Aradori'ye.. Kendisi muhtemelen Pocius-Micov ikilisinin arkasından gelecek oyuncu olarak tasarlandı hoca tarafından. Hücumda penetre özelliğinin de hiç kötü olmaması bir yana; orta mesafe ve dış şut konusunda çok başarılı, kritik şutları sokmaktan çekinmeyen ve ritim bulduğunda sinir bozucu olabilen Aradori'nin, sezon içinde ilk beşi bolca zorlama ve 5+1 yabancı sınırında +1'in en büyük adayı olma potansiyeli çok yüksek. Transfer olduğunda Twitter hesabından taraftarla sıcak etkileşimi dikkatlerden kaçmadı.
Yeni combo guard'ımız Nolan Smith'ten en büyük beklentim ise, sahaya enerji getirmesi ve hem bir arada oynadıklarında, hem diğer türlü Arroyo'nun yükünü hafifletmesi. Hocanın da talebi bu yöndedir muhtemelen. Kalıplı bir oyuncu olmaması ve şutunun oldukça zayıf olması dezavantajları olsa da; atletizmi, penetre, dribling ve fastbreak kabiliyetiyle takımın önemli bir eksik noktasını kapatma potansiyeline sahip olduğu kesin. İstikrar problemi yaşamazsa sezon boyunca ciddi katkılar alabiliriz. Mevcut düzen içerisinde 5+1'in +1'i konusunda Aradori'yle ve Jawai, Vougioukas ikilisinden biriyle çekişecekler gibi duruyor. Form durumuna ve rakibe göre buna hoca karar verecektir.
Şu ana kadarki tek yerli transferimiz ise Kerem Gönlüm. Yıllardır her fırsatta Galatasaraylı olduğunu ve mutlaka Galatasaray'da oynamak istediğini söylemesine rağmen, parayı biraz daha ön planda tutan Kerem sonunda taraftarı olduğu takımın formasını giyebilecek. 37 yaşındaki ayaklarının izin verdiği ölçüde içeriye bir tehtid ve hareketlilik getirmesini umacağız. Hala kıymetli bir yerli uzun olması, onun bu takımın rotasyonunda kesin olacağını işaret ediyor. Şu an için Ersin'in boşluğunu doldurmuş görünüyor.
Gelelim tam bir yılan hikayesine dönen pivot transferi meselesine.. Bence harika bir dış takım kurulan Galatasaray'da en kritik transfer son ana kadar hala pivot hamlesiydi. Oyun aklı, topu dolaştırması ve dış şutu ile yaşayacak gibi görünen bu takım için atletik bir pivot ihtiyacının olduğunu düşünüyordum. Ciddi iddiaların olduğu Joey Dorsey, Salah Mejri, Lawal gibi alternatifler malesef elden kaçmıştı. Ve sonunda kısa aralıklarla önce Jawai ile imzalandı. Ardından da Yunan pivot Vougioukas ile. Jawai'ye tekrar dönersek, basketbola uzun bir ara verdikten sonra doktorlar "basketbol oynayabilir raporu" verdiler, Avusturya Milli Takım kampında bulundu ve Dünya Kupası kadrosuna seçildi. Şu sıralar da oynamakta.. Fakat ben kulübün bu riski almasına gerçekten çok şaşırdım. Jawai inanılmaz kilo almış (söylentilere göre 35) ve zaten çok hareketli bir oyuncu olmaması bir yana, iyice hantallaşıp neredeyse zor yürür hale gelmiş durumda. Mali konular da göz önüne alınarak sanırım böyle bir risk alındı ve kendisinin bir an önce fazla kiloları atıp, sonra da form bulmasını umacağız. Sağlıklı ve formda bir Jawai'nin neler yapabileceğini az çok biliyoruz. Umduğumuz gibi olursa bunu rakipler düşünsün, biz değil.
Jawai'yle birlikte 5+1+1'in son 1'ini de tamamladık ve açıkçası ben başka transfer beklemiyordum ki, çok şaşırdığım bir Vougioukas hamlesi geldi şubeden. 29 yaş, 2.11 boyundaki milli pivot ile imzalayarak yabancı sayısını 8'e çıkardık. 8 kişiden bir tanesine Türkiye Ligi için lisans çıkarmayacağız. Bu kim olur henüz bilemiyorum. Jawai olur diye tahmin ediyorum. Vougioukas, atlet bir uzun değil, savunmada da oldukça yumuşak denebilir. Olumlu özellikleri ise, Yunan genlerinden gelen biz uzuna göre çok iyi olan oyun zekası ve orta mesafe şutları. Bu transferin tek açıklaması, Jawai'ye tam olarak güvenilememesi. Sanırım lig için lisans alınmayacak oyuncu, bu ikiliden biri olacak.
Tüm bu yeni transferlerin üzerine Arroyo, Ender, Sinan ve Erceg'i da hesaba katarsak Galatasaray bu sezon 3 sayılar başta olmak üzere şut potansiyeliyle çok can yakan bir takım olacak gibi duruyor. Kağıt üzerindeki bu potansiyeli Ergin Hoca'nın sahaya ne kadar yansıtabileceğini göreceğiz.
Böylece;
Arroyo, Smith, Ender
Pocius, Sinan, Aradori, Smith
Micov, Pocius Aradori
Erceg, Kerem
Jawai, Vougioukas Furkan, Kerem
Şeklinde son derece alternatifli, derin bir kadroyla sezona girilecek..
Türk Basketbolu'nda bir devrim niteliği taşıyan 5+1 yabancı sınırı kuralıyla bence ülke basketbolunun dış başarı için en fazla potansiyel barındıracağı dönemlere giriyoruz. Bu hem koçlar, hem tüm personel için önemli bir sınav olacak. Ama şüphesiz ki en büyük sınavı yerli basketbolcular verecek. Bu zamana kadar aldığı paraya önem veren, yabancı sınırı sayesinde "nasılsa oynarım" diye seren yerliler artık çalışmak zorunda. Bu kuralın devam etmesiyle 1-2 sene içinde yerlilerin alacağı maaşlar da gerçekten hak ettikleri düzeye gelecektir. Keşke futbolda da böyle bir şeye cesaret edilebilse.. Sonuç olarak yabancı kuralıyla birlikte neredeyse bambaşka bir takımla sezona başlayacak olan Galatasaray beni çok heyecanlandırıyor. Özellikle Fenerbahçe ve Anadolu Efes'in de çok iddialı kadrolar kurduğunu görüyoruz. Son derece keyifli bir sezon bizleri bekliyor. 23 senelik özlemin ardından şampiyonluğuna kavuşan Galatasaray Basketbol Takımı, umarım 1 senelik aradan sonra sezon sonunda tekrar ipi göğüsler.
Eyvallah.