26 Şubat 2016 Cuma
'Ma
Oscar hafta sonuna girilirken en iyi film dalındaki bir filmi daha izlemiş oldum. İzlemediğim tek film Brooklyn kaldı, onu da Nisan'da sinemaya girince izleyeceğim. Bilgisayardan izleyip ziyan etmek istemiyorum.
Çok sağlam bir filmmiş Room. Bu sene ortalama olarak çok yükseklerde değiliz film konusunda ama, bu sene nazarında bence Spotlight ve The Revenant ile birlikte yılın en iyi 3 filminden biri. Hatta benim ilk dakikadan bitime kadar en ilgiyle ve merakla izlediğim filmdi. Hikaye gereğinden fazla özgün ve ilgi çekici. Ufaklığın oyunculuğu şok edici derecede iyi ve etkileyici. Film boyunca boğazınızın şurasında bir yumrukla izliyorsunuz filmi ve devamlı filmin içine atlayıp olaylara müdahale etmek istiyorsunuz.
Kusursuz değil tabii ki. Veya çok efsane bir film mi, değil tabii ki. Eksik yanları yok mu, var. Kurguda atlamalar ve ciddi boşluklar var, yansıtılamayan bazı etkiler var. Bazı bilinmeyenler çok yüzeysel ve aceleye getirilerek açıklığa kavuşturulmuş. İkinci yarıda inandırıcılığı zayıf olan mevzular var. Film 2 buçuk saate çıkarılıp daha detaylandırılarak işlenebilirmiş. Spoiler vermemek adına fazla detaylandırmıyorum. Ama tüm bunlar, rahatlıkla görmezden gelinebiliyor. Zaten o eksikler de olmasa, film biraz daha sağlam yapılar üzerine oturtulsa, 9.5 puanlık bir baş yapıt olabilme potansiyeline fazlasıyla sahip.
Hepsi bir kenarı, güzel film.. Çok etkileyici sahneler ve yumruk gibi replikler var. Nefis bir konu var. Efsane bir çocuk oyuncu var. Çok iyi bir kadın oyuncu var. Çok güzel film. İzleyin.
19 Şubat 2016 Cuma
Lili
Nihayet izleyebildim. Çok harika bir film değil elbette ama hikaye ve oyunculuklar muhteşem. Bol bol empati yaptıran bir film. Özellikle adamdan ziyade kadının durumu düşündürdü beni film boyunca. İkisi de enfes oyunculuklar sergilemişler. Hikayede ve filmin ilerleyişinde yer yer boşluklar var. Zaten onlar da olmasa mükemmel bir film olabilirmiş.
Bu arada, filmi izlerken "acaba kadın oyuncuları özellikle güzellik kriterine göre mi seçtiler" diye düşündüm. Filmde çirkin kadını bırakın, "çok güzel"in altında kadın yok. Uzun zamandır bende böyle bir algı bırakan film olmamıştı. Filmde az veya çok görünen istisnasız bütün kadınlar inanılmaz güzel.
İzleyin. Güzel film.
18 Şubat 2016 Perşembe
14 Şubat 2016 Pazar
"Ya aslında güzel de burda kötü çıkmış"
Ofpof sitesi güzel bir liste hazırlamış, ellerine sağlık. Ben de burada paylaşmak istedim. Gerçekte güzel/yakışıklı olan oyuncuların, oynadıkları roller için nasıl çirkinleştiklerini gösteren, güzel bir liste olmuş. Liste Ofpof'tan, fotoğrafları ben kendim derledim. Ona göre.
Cameron Diaz - Being John Malkovich
Havier Bardem - No Country For Old Men
Charlize Theron - Mad Max: Fury Road
Nicole Kidman - The Hours
Kristen Wiig - Saturday Night Live (Dizi)
Tom Cruise - Tropic Thunder
Gwyneth Paltrow - Shallow Hal
Judy Greer - Arrested Development
Rooney Mara - The Girl with the Dragon Tattoo
Christian Bale - The Machinist
Vanessa Hudgens - Gimme Shelter
Emma Thompson - Nanny McPhee
13 Şubat 2016 Cumartesi
Sin City
Sin City filminin yayınlanmasına izin verilmemiş olan posteri. Nedenini tam olarak bilmiyorum, aşırı cinsellik içerme gibi bir durum da yok ama zamanında bunun resmi posterlerden biri olarak kullanılmasına izin vermemişler. Bu da böyle gereksiz bir bilgiydi.
12 Şubat 2016 Cuma
11 Şubat 2016 Perşembe
Irkçılık: Amerika'nın bir türlü ölmeyen virüsü
Geçmişten bugüne, Oscar ödüllerine aday gösterilenler içinde siyahi oyuncuların her zaman çok az olması, hatta son iki senede hiç bir zencinin aday bile gösterilmemesi tüm dünyada büyük tepkiye sebep olmaya devam ediyor. Hollywood'un ünlü kadın oyuncuları; Jennifer Lawrance, Cate Blanchett, Jane Fonda ve Viola Davis başta olmak üzere toplam 13 aktrist, simsiyah giyinerek aynı karede İngiliz magazin dergisi Vanity Fair için verdikleri poz ile bu gidişatı protesto ettiler.
Oscar ödülleri tarihinde oyunculuk dalında ödül kazanan siyahi oyuncu sayısı sadece 5. Hakikaten şaka gibi. Zaten ödülü veren 7 bin kişilik akademinin sadece 500'ü zencilerden oluşuyor. Ve yaş ortalaması 62. Galatasaray Divan Kurulu gibi. Yani muhtemel bir eski kafalılıktan kurtulamama, kasıtlı olmadan bile olsa ırklardan etkilenme durumu var gibi duruyor.. Morgan Freeman, Samuel Jackson gibi adamların oyunculuk dalında Oscar alamamış olması resmen komedi. Bu adamlar beyaz olsaydı durum ne olurdu, tahmin etmek çok da zor değil. Örneğin bu sene Samuel Jackson'ın The Hateful Eight'teki rolüyle Oscar'a aday olamamasını herhangi bir mantığa sığdırmak imkansız.
Geçtiğimiz aylarda da Will Smith, eşi Jada Pinkett Smith ve Spike Lee, ayrıca neredeyse tüm zenci oyuncular Oscar'ı bu sebeple boykot ettiklerini ve bu seneki törene katılmayacaklarını açıklamışlardı. Hemen ardından Michael Moore, George Clooney gibi oyuncular da bu durumun kasıtlı olduğunu dile getirerek tepki verdiler. Geçtiğimiz yılki törende %16'lık bir izlenme oranı düşüşü yaşandıktan sonra bu seneki törenin nasıl geçeceğini hepimiz merak ediyoruz.
Ana konumuza geri dönersek.. Uzay çağına geldiğimiz ve duyarlılığın hat safhada olduğu günümüzde ırkçılık belasından hala kurtulabilmiş değiliz. Bu pisliğin olmadığı bir ülke yok. Hatta Dünya'da bence ırkçılığın en fazla olduğu ülke kesinlikle Amerika. Tam tersi gibi gözükse de, ırkçılık karşıtı yüzlerce film, dizi, kampanya yapılsa da, hatta en çok orada eleştirilse de, Birleşik Devletler'in kanındaki bu ırkçılık virüsünü bir türlü öldüremediler ne yazık ki.
10 Şubat 2016 Çarşamba
9 Şubat 2016 Salı
8 Şubat 2016 Pazartesi
Yeni Nesil Süper Kahraman
Blogun eski takipçileri bilir; bilim-kurgu, fantazi ve dolayısıyla süper kahraman filmlerinin hiç bir türlüsünü sevmem. Superman, Batman, Iron Men, X-Men, Hulk vs.. Hiç birini izlemem, haz etmem. Bir arkadaşımın ısrarlı tavsiyesiyle Deadpool adlı süper kahraman filminin fragmanını izleyip, bir kaç yazısını okudum. Diğerlerine göre daha keyifli ve farklı duruyor. Tüm süper kahramanların aksine; ağzı bozuk, neşeli ve fazlasıyla fırlama bir karakter olmuş. Filmdeki sahneler de oldukça ilgi çekici ve sıra dışı. Film bu Cuma vizyona giriyor ve sanırım bir şans vermeye karar verdim.
Zaten bu aydan sonra Oscar serüveni de bittiği için bir süre kaliteli film bulmakta zorlanma ihtimalimiz yüksek. Bu hafta The Danish Girl ve ay sonunda Room geliyor. Onlardan sonra tek tük denk gelecek kaliteli filmlere kalıyoruz. Hal böyleyken, böyle bir kaç filme şans vermek gerek diye düşünüyorum.
Zaten bu aydan sonra Oscar serüveni de bittiği için bir süre kaliteli film bulmakta zorlanma ihtimalimiz yüksek. Bu hafta The Danish Girl ve ay sonunda Room geliyor. Onlardan sonra tek tük denk gelecek kaliteli filmlere kalıyoruz. Hal böyleyken, böyle bir kaç filme şans vermek gerek diye düşünüyorum.
7 Şubat 2016 Pazar
5 Şubat 2016 Cuma
Therese Belivet
Merakla beklenen bir diğer Oscarlık filme de vizyona ilk girdiği gün, yani bugün gittim. Öncelikle, çok güzel ve kaliteli bir film. Bunda beis yok. Ama öte yandan farklı bir durum var.. Ben kesinlikle filmleri beklentilere göre değerlendirmem. The Revenant'ta bununla ilgili bir şeyler söylemiştim. O filmin o kadar reklamı yapıldı ki, son yılların en iyi filmi beklentisiyle gidip hayal kırıklığına uğrayanlar oldu. Carol'a geri dönersek; açıkçası bu filmde de biraz benzer durum mevcut gibi geldi bana. Yani bu tür şeylerden etkilenenler için beklentilerin az biraz altında kalabilir. Olağanüstü, acayip etkileyici, vurucu bir film falan değil yani.
Bir kere oyunculuklar kusursuz kesinlikle. Cate Blanchett, her yerde daha ön planda olmasına ve elbette yine harika bir rol çıkarmasına rağmen, bence partneri Rooney Mara ondan da iyi bir rol oynamış. 20'li yaşlarda, saf ve naif kız rolünü gereğinden gerçekçi oynamış. Duygu yansımaları falan mükemmel ötesiydi. Yaşamış adeta. Adı başta olmak üzere her şeyiyle çok özgün bir karakter olmuş. O yüzden de başlığa kendisinin filmdeki adını verdim zaten. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünde favorim kesinlikle.
Onun dışında hikaye zaten son derece ilgi çekici. Birbirine aşık olmaya başlayan iki kadının öyküsü biraz durağan ilerliyor ama sıkmıyor. Tek eksik kalan şey, hikayenin ilerleyişinde vurucu ve şok edici bir olay olmaması. O da olsaydı daha etkileyici bir film olabilirmiş. Ama bu şekilde de son derece saf ve hoş bir film. 1950'lerin atmosferi çok güzel yansıtılmış. Arabalar, mekanlar, objeler, kostümler kusursuz. Müzikler de gayet güzel.
Kısacası; benim gözümde tam olarak 7.5 puanlık, kaliteli bir film.
Kısacası; benim gözümde tam olarak 7.5 puanlık, kaliteli bir film.
4 Şubat 2016 Perşembe
3 Şubat 2016 Çarşamba
Lanet olası sapık din adamları
Son dönemde ülkemizde de fazlasıyla gündeme gelen, din adamlarının cinsellikle alakalı konularda saçma sapan fetvalar vermeleri üzerine bu filmi izleyince aklıma böyle bir başlık geldi. Üstelik bu tür şeylerin sadece müslümanlıkta olmadığını, bütün dinlerde ve din adamlarında görülebildiğini daha yakından, kanıtlarıyla öğrenmiş olduk. Benim gibi din ve dinle ilgili hiçbir şeyden hoşlanmayanların nedenlerinden çok ufak bir tanesini onaylar nitelikte ayrıntılar içeren bir film olmuş.
The Big Short'tan sonra, tüm dünyayı yakından ilgilendiren ve yaşanmış bir olayın daha böylesine güzel bir şekilde film haline getirilmiş olmasına çok sevindim. Konusu ve içeriği itibariyle zaten çok sert bir film. İşlenişi, ilerleyişi, oyunculukları ve sürükleyiciliğiyle de gerçekten muazzam olmuş diyebilirim. Henüz Carol ve The Danish Girl'ü seyretmedim ama şu ana kadar izlediklerim içinde, yılın en iyi filmi diyebilirim. En iyi film dalında da Oscar favorim. The Revenant'ta elbet görsel olarak çok daha fazla "şenlik" var ve bütçe olarak çok daha büyüktür eminim, ama bu filmde görsellik ve paranın yanı sıra korkunç bir emek var.
Bu arada filmde dikkatimi çeken bir güzellik var. Film boyunca siması yabancı gelmemişti ama çıkaramamıştım. Rachel McAdams. Daha önce bir çok filmde oynamış ama Southpaw ve About Time filmlerindeki rolleriyle aklımda kalmış sanırım. 38 yaşında olduğunu öğrenince de baya bir şaşırdım hatta.
Yazının başına dönersek, şöyle bir durum var.. Her ne kadar koskoca Amerika'da, medeniyetin beşiğinde bu olaylar yaşanmış ve ört pas edilmiş olsa dahi, en azından sonrasında aylarca haberi yapmaya, kanıtları toplamaya ve mağdurlarla iletişime geçmeye çalıştıklarında herhangi şiddet içeren bir baskı görmüyorlar. Türkiye'de veya herhangi bir müslüman ülkesinde aynı şeyler olsa o gazeteciler ya hapse atılır, ya öldürülür ya da belli bir tehtid karşılığı susturulur. Burası çok net.
Bu ifadeyi çok seviyorum; yumruk gibi film.
Kategori:
Din / Siyaset,
Sinema
Ek iş
91 doğumlu İtalyan basketbolcu Valentina Vignali, 15 yaşından beri modellik sektörünün de içinde bulunmaya ve iki mesleği bir arada sürdürmeye devam ediyor. 1,83 boyundaki Vignali, İtalya!nın bir çok kulübünde basketbol oynadı ve şu anda da Massa e Cozzile takımında aktif olarak oynamakta.
Ama birazcık araştırınca anlaşılıyor ki, modellik kariyeri, basketbol kariyerinin çok önüne geçmeye başlamış durumda. Playboy dergisinin kapağına kadar yükselmiş durumda olan 25 yaşındaki arkadaşımızın basketbol kariyeri o kadar da parlak sayılmaz.
Kendisinin fotoğraflarını internette boy boy görebilir, isterseniz Instagram hesabına da göz atabilirsiniz.
2 Şubat 2016 Salı
1 Şubat 2016 Pazartesi
Efsane geri döndü!
9 Aralık'ta filmden uzun uzun bahsetmiştim. Yarın Amerika'da vizyona giriyor. Bize de internete düşmesini beklemek kalıyor. Efsane nihayet geri döndü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)