30 Haziran 2009 Salı

Esaslı spor gazetesi


Bugün berberde tıraş sırası beklerken kendi adıma çok yararlı birşey keşfettim ve yeni bir karar aldım. Bundan sonra her gün Habertürk Gazetesi alıyorum.

Kocaman olan saçlarımı kırptırmak üzere sıra bekliyordum. Masanın üzerinde Star, Yeni Asır ve Habertürk gazeteleri duruyordu. Fotomaç falan var mı diye altları kurcalayayım derken HT Spor yazan bir gazete buldum, ki ilk defa duyuyorum böyle bir gazetenin varlığını. Okumaya başladım ve inanın yaklaşık 12-14 sayfalık gazeteyi 15-20 dakika içinde yalayıp yuttum, okumadığım yer kalmadı. Adamlar cidden işi güzel yapmışlar. Zaten kolpa transfer haberlerinden falan eser yok. Herşey olduğu gibi, gayet güzelce kağıda dökülmüş. Sadeliğin güzelliğini yaşıyorsunuz. Ve adının hakkını veriyor, gerçekten de "spor" gazetesi, Fotomaç gibi spor gazetesi olduğunu iddia edip futboldan başka birşey barındırmayan bir yayın değil. 1 tam sayfayı Wimbledon'a ayırmışlar, 2 tam sayfa basketbol var, 1 sayfa da halter ve diğer sporlardan haberler vardı.

Habertürk Gazetesi'nin yanında ek olarak veriliyor. Tavsiye ederim. Gerçi internet yüzünden, artık pek gazete okunmuyor ama benim gibi gazeteyi eline alıp okumanın keyfinin farklı olduğunu düşünen sporsever için biçilmiş kaftan.

Arda Turan - Fenerbahçe - Galatasaray


Bu üçlü arasındakiler tuhaf. Türk futbolunun pek şahit olmadığı türden şeyler geçiyor. Fenerbahçe inatla istiyor (bir yalanlama da gelmediğine göre), Galatasaray "parayla alamazsınız" modunda devam ediyor. İlginç tabii.

15 milyon avroların ortada döndüğü söyleniyor, bilemiyorum. Ciddi bir para. Ama Fenerbahçe bence kendini küçültüyor biraz. Arda zaten defalarca söyledi "olamaz böyle birşey, parayla ölçülebilir birşey değildir bu" diye. Ben GS'lı olduğum için söylemiyorum. Yani sadece Arda için değil, örneğin Tuncay için de aynı şey geçerli, mesela. Profesyonellik falan tamam da, GS-FB davası bu ülkede farklı bir boyutta. Arda'nın "kesinlikle Fener'de oynamam" tutumunu hoş karşılamak gerek. Haklı adam.

Fenerbahçe'nin 5 kez falan ciddi teklif götürdüğü söyleniyor ve yalanlama gelmediğine göre doğru gibi. Aziz Yıldırım'ın yapmaya çalıştığı şeyi de anlıyorum. Emre'den sonra Arda'yı da kaparak öpücük göndermek istiyor Galatasaray camiası ve taraftarına. Ama daha fazla ısrar kendini rezil eder sadece. Paranın satın alamayacağı şeyler edebiyatı tam böyle durumlar için işte.

Fedex, almaya gidiyor...


Roger Federer'in aslında geçen seneki Wimbledon'dan bu yana süregelen bir hikayesi var, şu an bulunduğu durumu anlatan... Yıllardır 1 numara olan Roger, geçen seneki Wimbledon'a da favori olarak başlayıp öyle devam etmişti. Finale kadar hiç set vermeden, 3-0'lık hayvani seriler ile gelip, unutulmaz finalde Rafael Nadal'a boyun eğmek zorunda kalmıştı.

O günden sonra hiçbir şey istediği gibi gitmedi Federer için. Saçma sapan noktalarda turnuvalara veda etmek zorunda kaldı birkaç defa, 1 numarayı Nadal'a kaptırdı. Oysa biz Federer'i mental açıdan bir King Kong bilirdik. Geriden gelerek en çok oyun alan adamdı o. Ama çok bariz ki, 5 yıldır üst üste aldığı o kupayı kaptırmak psikolojik açıdan etkilemişti paşayı. O dönemden bugüne kadar yine şampiyonluklar yaşadı, Nadal da yaşadı. İlginç şekilde elendiği oldu, Nadal'ın da oldu. Ama git gide kendini toparladığına şahit olduk Fedex'in.

Ama bir buçuk ay önce, Madrid'de işler birazcık değişti. Federer yaklaşık 1 yıl sonra Nadal'ı kendi seyircisinin önünde, hem de en iyi olduğu toprak kortta 2-0 yenerek şampiyonluğa uzanıyordu. Ardından Roland Garros'da, Nadal'ın çeyrek finale çıkamadan elendiği bir ortamda, Nadal'ı bizzat eleyen Robin Soderling'i finalde 3-0 yenerek bir Grand Slam şampiyonluğuna daha imza attı. Tabii belirtmekte fayda var, özellikle son turnuvada Nadal'ın kendisini rahatsız eden sakatlıkları olduğu biliniyordu.

Federer için değişen bir şey var mıydı? Teorik olarak hayır. Hala o öldürücü vuruşları, sakin oyunu devam ediyordu. (..) Nadal defalarca Federer için tarihin en iyisi olduğunu, ondan çok şey öğrendiğini, onun kendisine çok şey kattığını hayranlıkla ve tüm samimiyetiyle dile getirmişti. (..) Konuya geri dönüyorum. Ama pratik olarak bence değişen bir şey vardı. Nadal da Federer'e bir şey katmıştı. Federer mecburen bunu oyununa eklemek zorunda kalmıştı. Nadal'ın Federer'i sürekli yormaya yönelik oyunu, paşaya mutlaka ki katmıştı bir şeyler. Artık Federer'i çok daha fazla yatay ve dikey koşuşturmalar içinde görebiliyoruz. Basketbolda hustle denilen oradan oraya atlama, koşma olayı ilk başta Nadal'ın mükemmeliyetinde vuku bulmuştu bizim için. Federer de bu özelliği zorla üzerine yapıştırmak zorunda kaldı, Nadal'la yaptığı 5 kilo kayıplı müsabakalarda.

Neyse...

Ve 1 yıl sonra tekrar geldik o muhteşem merkez korta. Wimbledon 2009'un en bomba haberi, Nadal'ın sakatlık dolayısıyla katılamayacağını açıklaması oldu. Bu rekabet anlamında tenissever için buruk bir haberdi elbet ama Federer için de muazzam bir şans anlamına geliyordu. Kısacası... Fedex, eğer Wimbledon'ı şampiyonlukla tamamlarsa 1 yıl sonra tekrar zirveye oturacak. Ve rekabet muhtemelen daha da sıcak bir hal alacak.

Peki ilk 3 turu tamamlanan Wimbledon'da neler oldu? Federer 3 turu, sadece 1 set vererek geçti ve dördüncü turda, en son Garros'da yendiği Soderling ile karşılaşacak. Bu kez çok kararlı. Ve sanırım onun elinden bu şampiyonluğu almak çok zor olacak.

Turnuva devam ettikçe yazarım ara ara.

28 Haziran 2009 Pazar

R.I.P.

15 Haziran 2009 Pazartesi

ŞAM-Pİ-YON!

8 Haziran 2009 Pazartesi

Amatör Parçalar #4



Burada müzik olarak genelde bu tarz üzerinden gittim. Hatırlarsanız, Oğuzhan Koç daha pek kimse tarafından bilinmezken, Ferhat Göçer'e verdiği şarkıyı falan ben çok önceden buradan, amatör haliyle yayınlamıştım. Ha biliyor muydum bu kadar ünlü olacağını, hayır tabii ki. Ama adamda iş vardı, çok barizdi yani. Şimdi de Gülben Ergen'le çok güzel bir şarkıya düet yapmışlar falan.. Neyse.

En nihayetinde herkesin bildiği, bilebileceği şarkıları koyup kafa zikmektense, en azından çoğu kişinin bilmediği amatör şarkıları paylaşmak daha değerlidir benim için. Sonuç olarak yeni bir amatör yapımla karşınızdayım. Kim söylüyor, bilmiyorum. Çok isterdim bu muhteşem sözleri olan şarkının kim tarafından söylendiğini yazıp, bi 'credit' de buradan vermeyi ama, ara tara tırım tırıs yok. Şarkının sözleri bomba dediğim gibi, müzikle de güzel işlemişler. Özellikle ruh haliniz yatkınsa dağlayabilir söyliyeyim.

* * *

5 Haziran 2009 Cuma

Frank Rijkaard


Türkiye'ye gelen ve gelmeye devam eden isimlerin büyüklüğünü duydukça yüzü gülüyor insanın. Baros-Kewell'lar, Guiza,-Carlos'lar.. Aragones ve Rijkaard da teknik adam olarak bunların örnekleri. Hala inanamıyorum Rijkaard'ın gelişine. Tabii bir GS'lı olarak insan heyecanlanmadan duramıyor. Oldukça başarısız geçen bir sezona rağmen böyle bir adamı getirmek iyi iş. Tabii şimdi teknik direktörün Frank Rijkaard olunca, yapılacak transflerlerde de ister istemez bir avantaj oluşturacaktır bu durum. Alınmak istenen oyuncunun kafasında en azından "büyük hoca" düşüncesi olacak.

Hayırlı olsun GS camiası ve Türk Futbolu'na...

Kate Austen

3 Haziran 2009 Çarşamba

60 Yıl, 30 Final & NBA Finalleri İnceleme


Uykusuz gecelerle dolu bir yılın sonunda tekrar geldik o mübarek yere. Ne kadar büyülü bir ismi var yahu, NBA Finals… Sezon başında, çoğuna göre Lakers’ın Batı’dan şampiyon çıkması zaten kesindi. Bu düşüncelerinde belki yanılmadılar ama tahmin edildiği kadar da kolay olmadı. Lakers, sandığı kadar rahat gelemedi yolun sonuna. Ama şöyle bir gerçek var ki, en zor geçen serilerde bile, kemerleri sıkması gerektiğinde sıkıp rakibini 20, 25, hatta 40 sayı farklarla yenip, bir şekilde buralara, yani ait olduğu yere geldi bu takım.

Yazının devamı... (Çok uzun olduğu için devam linki veriyorum)

2 Haziran 2009 Salı

Final Molası


Finaller nedeniyle kısa bir ara. Hayır NBA değil, üniversite finalleri.

Bizi izlemeye devam edin...

1 Haziran 2009 Pazartesi

Sanatsal Sapık #2

Pisboğaz #2


Henüz pek kimse bilmese de çok güzel bir içecek. Sıkılmış portakal gibi. Ağza gelen portakal parçacıkları ayrı bir tat katıyor. Tuzlu, tatlı herşeyin yanında çok güzel gidiyor. Tavsiye ederim.


Mantarlısı hariç diğerleri pek sarmadı beni. Zaten yaz da geldi, iyice sık kullanılanlar listemdem düştü. Ama kışın bardakta çok güzel gidiyor...


Yanında içecekle birlikte harika gidiyor. Halley tarzı olan birşey, aynı Cin'de yaptıkları gibi bunda da tek lokmalık hale getirmişler. Baya güzel, yanında sıcak veya soğuk herhangi bir içecek varsa bir pakedi çok çok rahat bitirebiliyorsunuz. Mesela Cin'in tek lokmalık pakedini tek başıma bitiremiyorum, çok ağır geliyor.


Tabii Alsancak'ta içip 5 lira bayıldığım "tuzlu" kapuçinoların yerini tutmasa da, arada canım istediğinde gidiyor. Jacobs'un da var ama ben pek sevmiyorum onu. Çok matahmış gibi "extra foam" olayı üzerinden edebiyat yapıyorlar, basmışlar köpüğü. İlk 10 yudumda zaten köpüğü emmekten içeceğe ulaşamıyorsunuz. Köpük de yapmacık, tatsız tutsuz birşey zaten. Nescafe'ninki daha güzel. Az köpüklü, öz köpüklü. Tabii night bird kıvamında yaşayan gececi tayfa olduğumuzdan, sıcak ve kafeinli içecekler yaz-kış gidiyor...


Şu sıralar favorim. Kurabiye Güzeli ve Çikolata Karnavalı gayet hoş. Meyve şöleni de fena değil ama bir süre sonra fazla ekşi gelmeye başlıyor. Dibinde tatlı olan kazandibili, kadayıflı tarzları denemedim ama onlar da fena değil gibi bir his var içimde. Fındık Rüyası da iyi, ama bir esprisi yok. Sadece fındık parçacıkları var içinde o kadar.


Valla bir ara Bud'a sarmıştım ama bir süre sonra o gazoz gibi gelmeye başlayınca, onun bir üst kademesi olan Budweiser'a, sonra da Budweiser Budvar'a geçtim. Alkol aldığınızı hissediyorsunuz en azından ve tadı da çok güzel. Bu arada hiçbir türlü alkolü kesinlikle yanında birşey olmadan içemem...


Fıstıklı Cheetos'a benziyor, daha dolgun. Biranın yanında süper gidiyor. Şukela.