Sabahki yazımda da yazdığım üzere, Galatasaray'ın kazanacağı yönündeki kendimden eminliğim maçın ilk 10-15 dakikasından itibaren yerini endişeye bıraktı, bu konuda yalan söyleyemem. Veysel'in bireysel yeteneğiyle ve Dany'nin hatasıyla gelen penaltı olmasa bu maçı kazanma konusunda ciddi sıkıntılar yaşayacaktı Galatasaray, bunda beis yok. Galatasaray maça iç saha karakterinden tamamen alakasız, beklenen baskı ve presten yoksun ve dahası, tuhaf beceriksizliklerle başladı. Bunun iki ana sebebi, akılların Chelsea maçında olması ve Bilic'in Galatasaray'ı çok iyi analiz etmiş olmasıydı. Beşiktaş, Veli önderliğinde Galatasaray'ın orta sahasını özellikle ilk yarım saat resmen sürklase etti. Onun dışında olabildiğince cesur ve hücum destekli bir oyun oynamaya çalıştı Beşiktaş. İlk yarım saatten sonra oyun dengelenmeye başlandı ama yine de o beklenen hakimiyet ve baskı bir türlü gelmedi Galatasaray adına. Maç boyu Beşiktaş'ın kalesini iki kaleci de sakat sakat korudu ve neredeyse bu iki sakat kalecinin kalesine tehlike yaratacak şut çekemedi Galatasaray. Bu arada Cenk başta olmak üzere iki kaleciye de büyük geçmiş olsun.
İkinci yarı ise tam bir İtalyan Hoca takımı gibi oynadı Galatasaray. Hücum oyuncularının gününde olmadığının farkında, yorulmadan, rakibi bekleyerek ve nispeten iyi alan kapayarak.. Telles'in solda verdiği fireler haricinde gayet sorunsuz bir takım savunması sergiledi Galatasaray ikinci devrede. Ve tamamen oyunu soğutmaya, tempoyu düşürmeye odaklı bir oyun oynandı. Bunu yaparken ve 3 puanı kazanırken, Chelsea maçı öncesi özellikle ikinci devrede hiç yorulmadı Galatasaray. Kötü oyunun yanına bu artıyı da eklemek gerek.
Sonuç olarak, Galatasaray için bu zorlu virajda kelimelerle anlatılmayacak kadar değerli bir 3 puandı. Hem şampiyonluk yolunda, hem de hayati bir Şampiyonlar Ligi maçı öncesi hayati bir derbi haftasını 3 puanla geçmiş oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder