4 Ekim 2010 Pazartesi

Sonbahar


Yeni hafta, güzel ve serin bir sabah. Öğlenleri yine sıcak oluyor ama artık sabahları evden çıkarken ciddi ciddi üşüyorum. Bu yıl kış biraz daha erken geldi gibi sanki.. Staj bitimi, okul devamı falan derken bu geçiş döneminde blog da biraz durgun, farkındayım. Resimlerle idare ediyoruz. Sorun yok, aynen devam..

Bu Sonbahar ortalarında insanları da tuhaf bir hal alabiliyor, Nisan'da tekrar bitmek üzere. Havadaki kasvet, sürekli bir karanlık hali, o koku.. İnsanı depresif hale sokuyor ister istemez. Hani kışın hep böyle bir atmosfer var, evet de, insan 5 aydır alışınca sürekli güneşe, ferah havaya bu kötü geliyor tabii. Adamlar "autumn syndrome" diyorlar buna nitekim. Tek güzelliği evde otururken bilgisayar başında dışardaki soğuğu seyretmek, havada uşuşan yaprakları izlemek oluyor.

Ayrıca "ilkbahar/yaz aşkları başkadır" hikayesi de harbiden hikaye. Bana göre en keyifli aşklar Sonbahar'da yaşanır. Kimisi "Bahar'da aşk başkadır", kimisi "Kasım'da aşk başkadır" der ya, doğrusu Ekim, Kasım'dır evet.. Bir kere çok denedim, sıcakta aşk ne yapsan gitmiyor, kimse kandırmasın birbirini. Sevgiliyle meşk yaşamanın, sarılmanın, el ele dolaşmanın en keyifli zamanı soğuk zamanlardır. Ama öyle ellerin buz kestiği kara kış soğuğu da değil işte. Dediğim gibi üşüten Sonbahar serinliği. Hayvan gibi kabanlar, montlar, botlar, eldivenler, atkılar olmayacak. Kızla mı aşk yaşıyoruz, konfeksiyon atölyesiyle mi ulan?

Hiç yorum yok: