Yok efendim International Licencing Service şirketi, Atatürk'e hakaret içeren 10 videoyu siteden kaldırmış, YouTube'un tekrar açılması için BTK'ya ve mahkemeye başvurulmuş da muşmuş. Arkadaş sanal alem değil mi bu, bunca yıldır kontrol edilmiyordu da şimdi mi edilmeye başlandı? Adamların çok umrunda olsalar 2.5 senedir kapalı bu site, çoktan harekete geçerlerdi. Ayrıca en nihayetinde bu sanal ortamda basit bir videodur, upload etmesi 5 dakika. Tekrar bir saldırıya geçip yüzlerce Atatürk'e hakaret videosu koysalar ve YouTube yine bunu umursamasa ne olacak? Yine mi kapatılacak? Çocuk oyuncağı mı bu? Geçiniz efendim. Artık gündem değiştirme mi dersiniz, yoksa "bakın onlar kaldırınca biz açıyoruz işte" politikası mı dersiniz bilemiyorum. Zaten internetten az çok anlayan herkesin yasak olsa da bu siteye girebildiğini Başbakan'dan bekçisine kadar herkes biliyor. Hala konuşalım.
31 Ekim 2010 Pazar
Korktuk mu? Evet. Beğendik mi? Hayır.
Filme dün gidebildim. Heyecanı kaçmasın diye de 1 haftadır hiçbir yerden yorum, bilgi almamıştım. Ama olmamış. Evet, bir çok kez içim hopladı, bir çok kez de minik gerilmeler yaşadım, ama o kadar. Gerçekten beklentilerin çok çok altında, başı-sonu, herşeyiyle zayıf bir film olmuş. İlk filmle karşılaştırıldığında daha kalabalık ekip, sabit kameralarla falan, daha cazip bir atmosfer var ama ilk filmden farklı bir hadise yok ortada. Yine önce ortalık sakin, birkaç gece sonra bir şeyler hareket ediyor, insanlar sürüklenmeye başlıyor, iyice azıtıyorlar, bütün evi hoplatıyorlar.. Olay aynı. Kısacası ilk filmden pek farkı olmayan, başarısız bir devam filmi olmuş. İlk film de öyle harika falan değildi ama özgün olduğundan merak uyandıran, zevkle izlenen bir yapısı vardı en azından. Tek başarılı tarafı ilk filmle yapılan zeki bağlantılar olmuş. Neyse sağlık olsun, olan 13 liramıza olsun..
Herşeye rağmen serinin 3. filminin geleceğini iddia ediyorum.
30 Ekim 2010 Cumartesi
Hayattan tiksindiren şeyler #27
Nefret ediyorum şu araba alarmlarından. Yanından sesli bir motosiklet veya kamyon geçer ciyak ciyak öterler, ama yeri gelir tekme atarsın ötmezler. Konu ne zaman ötüp ötmediği de değil, o kadar gereksiz ve uzun süre çalıyor ki bir çoğu.. Gecenin bir vakti don paça aşağı inip bir balyoz da benim vurasım geliyor.
Kategori:
Ivır Zıvır,
Oto / Moto
Hâlâ Photoshop gibi...
Demirören'in orantısız kafası ve bakışı, formadaki çirkin derecede büyük numara ve iğrenç yazı karakteri, ayrıca Iverson'un duruş ve bakışı, arkadaki Türk bayrağının duruşu.. Gerçek resim, PS gibi çıkmış. Bence Iverson falan gelmedi lan, bizi uyutuyolar. Valla bak. Ben inanmam. Marbury de Cimbom'a gelirse, belki..
29 Ekim 2010 Cuma
"Adam olay beyler"
Two and a Half Men, hayatımda izlediğim en mükemmel dizilerden biri. 8 sezondur tek bir bölümünü bile kaçırmadan büyük keyifle izliyorum. Bu yaz, Charlie'nin diziden ayrılma durumu olduğunda baya üzülmüştüm. Para'da anlaşamadıklarını, Charlie'nin bölüm başına 2 milyon dolar istediğini, yapımcıların ise 1 milyon dolar teklif ettiklerini biliyoruz, sonunda 1.3 gibi hayvani bir rakama anlaşılmıştı aşağı yukarı. Tüm sezon 24 bölümden, bölüm başı 1.3 milyon dolar ve paraya bakın.. 7-8 ay gibi bir sürede 31 milyon dolar. Bir de reklamı, ıvırı zıvırı.. Neyse, "zenginin parası, züğürdün çenesi" olayını geçiyorum.
İnsanda para bu kadar fazla olunca tabii normal yaşamıyor. Herifin her hareketi vukuat. Defalarca kez kadın dövmekten, uyuşturucudan, binbir türlü şeyden tutuklandı herif. Zaten bileniniz vardır, herif gerçekte harbi Vicodin bağımlısıymış, bunu ben de yeni öğrendim. Yine otel odasında bir hayat kadınına şiddet uygulamaktan tutuklanmış. Çığlıklar duyup odaya girmişler, hatun küvette çırılçıplak ağlarken, bizimki de karıya bir şeyer fırlatıyormuş. Hatun korkudan şikayetçi olamamış. Charlie'nin menajeri de bunu aldığı ilaçlardan dolayı yaptığını söylemiş. Charlie de kendi isteğiyle piskolojik tedavi altına alınmış. Her zaman derim, Allah bana kimseye muhtaç olmayacağım kadar para versin, yeter. Fazla parayı hem kontrol etmek, etrafındakilerle uğraşmak zor, hem de çok fazla olunca yoldan insanın çıkabilitesi artıyor.
Dizinin akıbeti ne olur bilmem...
"Helal olsun Google" karmaşası
Her resmi bayramlarda, Türkiye için önemli günlerde Google.com.tr'de karşımıza yukarıdaki gibi günün anlam ve önemine uygun bir Google logosu çıkıyor. Her seferinde de haber sitelerinde, Facebook gibi sitelerde olay oluyor "ulan helal olsun Google'a, Türk milletine büyük jest" şeklinde. Yahu arkadaşlar, sanki Google'ın Amerika'dan ana ofisi yapıyor bunu. Zaten biz direkt Google.com'a giremiyoruz, .com.tr'ye yönlendiriliyoruz. E bu adres de Türkiye Ofisi'nin elinde zaten. Google'ın her milletten yüzlerce yöneticisi var. Türkiye alan adlı olanını da Türkler yönetiyor, tüm bunları da bizim çocuklar koyuyor yani. Ha mutlaka üst taraf onay alınıyordur ama o da formaliteden. "Bugün Türkiye için geleneksel/resmi bir bayram, logoyu şöyle değiştirebilir miyiz?" dediklerinde elbette onay gelecek Google'dan. Yani hevesli gençlere diyeceğim o ki, sanki Google'ın direkt ana ofisi 28 Ekim'de "Hey guys, as you know; tomorrow is a very special day for Turkey, let's put a bloody Turkish logo and make them fucking happy! " diyormuş gibi sevinmeyin şu logolara gözünüzü seveyim.
28 Ekim 2010 Perşembe
Vedat Milör
Tadı Damağımda programını izlemeye bayılıyorum da, bir gün şu adamın yemek yiyişini izlerken düşüp bayılacam. Adam ne aşırı kibar, ne de hapur hupur yiyor, acayip iştah kabartan bir şekilde yiyor. Zaten yediği şeyler genelde nefsi coşturan şeyler olduğundan, özellikle gece geç vakit yayınlarını izlerken bir acayip oluyorum. Çıkıp bir yerlere bir şeyler yiyesim geliyor. Ama o saatte yiyebileceğim en kral yemek yarım ekmek kokoreç veya bir kelle paça çorbası olduğundan... Öyle yani.
27 Ekim 2010 Çarşamba
Diz yarası
Yaklaşık 10 gün önce geçirdiğim ufak bi kaza sonucu diz kapağımı yere sürtmek suretiyle yaralamıştım. Hadise olalı 2 hafta olacak, hala daha yara kaybolmadı haliyle. E tam diz kapağının üzerine yara kabuğu olunca, bir de dizi yere vurduğum için biraz kemik ağrısı da olunca, 10 gündür hala ayağımı bükemiyorum bile. Hala topallıyorum, sürekli tetikte geziyorum ve hatunlarla kaşık pozisyonunda yatamıyorum :(
Şaka bir yana göt kadar bir yara yüzünden günlerdir çektiğim işkenceyi göze alınca, hakikaten halime bir kez daha şükrettim. Yaşamadan bilinmez. Allah ayağı olmayanlara, sakat olanlara falan sabır versin. Ben böylesine lanetler okurken, onlar kim bilir neler çekiyorlar..
Kategori:
Hayat,
Ivır Zıvır
26 Ekim 2010 Salı
R.I.P.
Bloga yorumlarıyla destek veren "ahtapot paul" nickli arkadaşın da acısını paylaşıyoruz. Akşam üzeri civarlarında meşhur Kahin Ahtapot Paul ölmüş.
Kategori:
Ivır Zıvır
Uykusuz her gece...
Lakers 3-peat için, Miami yeni bir hanedanlığın başlangıcı için, Boston son bir nefes için oynayacak. Uykusuz geceler, sarhoş gibi gezilen sabahlar, annelerin sabah ezanında lavaboya kalkıp "oğlum salak mısın git uyu" dediği günler başlıyor. Bu gece Miami-Boston maçıyla başlayıp, Lakers-Houston maçı ile bitecek..
Mail bilgilendirmesi
LakersTR.com'un mail sunucularındaki bir problem nedeniyle, birkaç haftadır maillere bakamıyordum. Sorun giderildi ancak son 15 günkü tüm mailler silinmiş. Bu sırada önem arz eden mail atanlar olduysa, aflarına sığınarak, bilgilendirmek isterim kendilerini. Yani son 15 gündür falan atılan neredeyse hiçbir mail elime ulaşmadı. Eyvallah.
Kategori:
Blog,
Ivır Zıvır
25 Ekim 2010 Pazartesi
Letonya'ya yerleşiyoruz beyler!
" Letonya'da erkeklerin doğum oranı kadınlardan daha yüksek. Ancak erkeklerin ortalama ömrünün kadınlara kıyasla daha kısa olması, yetişkin kadın oranının erkeklerden yüzde 8 daha fazla olmasına yol açıyor. Başkent Riga'daki Letonya Üniversitesi'nde cinsiyetler arasındaki dengesizlik açıkça görülüyor. Kız öğrenci sayısı erkeklerden yüzde 50 daha fazla. Bu nedenle de, kadınların kendi eğitim seviyelerinde erkekler bulmasının zorlaştığını belirtiliyor. Sosyologlar, kadınların evlenme çağına geldiklerinde de, bu yaşlardaki erkeklerin daha erken ölmesi ve intihar etme ihtimallerinin dört kat daha fazla olduğunu vurguluyor ve kadınların ortalama yaşam süresinin erkeklerden 11 yıl daha fazla olduğunun altını çiziyor. "
Kategori:
Hatun,
Ivır Zıvır
Çok şükür!
Karar, fikir kimsen çıktı bilmiyorum ama elinden öpmek isterim. Yılmaz Erdoğan artık ÇGHB'nin ustası rolünden sıyrılmış. Dün akşam izlerken öğrendim. Yılmaz Erdoğan'ı esasen çok takdir ederim, filmleri, oyunları.. Hepsi on numaradır. Ama şu programda hiçbir şey yapmadan orada boş muhabbetin bini bin para, kafası güzel şeklinde, paso konuşan bir Yılmaz Erdoğan vardı ve son derece itici duruyordu. Dünkü bölümde uygulandı. Gayet verimliydi. Son derece yerinde bir karar.
24 Ekim 2010 Pazar
El Clasico
"Klasik bir FB-GS maçı. Fenerbahçe'nin galibiyeti şimdiden hayırlı olsun." yazmıştım Facebook'ta, devre arasında. Derbi klasiğidir. Galatasaray oynar, uğraşır didinir ama Fenerbahçe bir şekilde golü atar, maçı alır. GS, maça çok daha iyi ve beklenmedik bir şekilde üstün başladı. İlk yarı genelinde, maç öncesi FB'nin tahayyül ettiği kısımdaydı. Ha işin diğer yani, FB ikinci yarıda üstünlüğü cidden ele geçirdi. Tek eksik Fenerbahçe'nin golüydü. Skoru saymazsak bir şekilde yine klasik bir FB-GS derbisi izledik. Başlığın olayı da budur. Yoksa biz de biliyoruz bunun Barça-Real olduğunu. Hadi şimdi yatın uyuyun.
Kan ve Kum
Birkaç kez peder izlerken denk geldim CNBC-e'de. Haftalardır hastası olmuş, yayın günlerini ezberlemiş, sürekli izliyordu. Ben fazla dikkate almadım. Bizim baba sinemacıdır. Her türlü filmi, Smalville, Closer, 24 gibi dizileri falan da izler denk geldikçe TV'de. Ama benim daha hiçbirini 15 dakika bile izlemişliğim yok. Spartacus'ü de babam izlerken atmosferine, dövüş sahnelerine bayılmıştım ama bu tarz eski tarih dizi ve filmlerinden pek hoşlanmadığım için fazla ciddiye almadım.
Geçen akşam babam illa çağırdı "gel oğlum şu sahneyi izle allah aşkına" diye. Ben de dalmışım FM ortamlarına, hiç gidesim yok içeri, biraz mızmızlandım, ama illa ki çağırdı. Başladım izlemeye, dalıp gittim, yarım saat falan izledim bitene kadar. Sonra başka bir bölümü komple izledim, bir bölüm daha, bir bölüm daha.. Bu arada dizi ne zaman yayınlanmış, kaç bölüm, kaç sezon olmuş hiç haberim yok.
Neyse, 2-3 bölümde müptelası olunca hemen sarıldım internete. Öğrendim ki, daha geçen sezon başlamış ve 13 bölüm yayınlanmış, şu an tatilde. Devamı gelecek mi bilmiyorum, bilen varsa dürtsün bir zahmet. Biz de TV'de 6. bölüme kadar falan gelmişiz. Girdim hemen komple indirmeye, bu diziyi düşük kalite izleyip zayi etmek istemediğimden, 1'er GB'lık HD versiyonlarını indirdim. Allah kabul etsin.
Muhteşem bir dizi. Atmosfer, ortam, sahneler, hikaye.. Bayıldım.
23 Ekim 2010 Cumartesi
22 Ekim 2010 Cuma
"Anne şu kışlıkları çıkaralım artık"
Sonbahar gelir, havalar serinler, birkaç tane sweatshirt falan çıkarılır, akşamlar için eşofman çıkarılır, sonra yetmemeye başlar, dolapta yazlıklarla kışlıklar karışık durur, havalar bir türlü tam olarak karar veremez soğuk mu sıcak mı olacağına.. Sürekli kafada "ulan benim bu kadarcık mı kışlığım vardı?" sorusu daim kalır, kışlık kıyafet alışverişine çıkılır, eksik görülen birkaç parça şey alınmak için gidilir, bir araba pantolon, polar, sweatshirt alınır. Bir kaç gün sonra kolilerin birinden sürpriz kışlıklar çıkar. Hep problemdir bunlar.. Dolabın yazlıktan kışlığa çevrilme süreci son derece sıkıntılı bir süreçtir anlayacağınız. En azından benim için.
Kategori:
Ivır Zıvır
21 Ekim 2010 Perşembe
Intel vs. AMD
Yeni bilgisayar toplama çalışmalarımı hızlandırmış bulunmakla birlikte, bir kararsızlığa düştüm. İşlemciyi 4 çekirdekli Intel mi alsam, yoksa sağlam bi AMD mi.. İkisinin de birbirine göre avantajları, dezavantajları var. Ama iş fiyata gelince AMD 1 adım değil, 5 adım öne fırlıyor. En baba AMD işlemciyi, iyi bir Intel fiyatına alabiliyorsunuz.
Performans olarak farklarına gelirsek.. Ben de öyle çok bildiğimden değil, zaten hiç AMD kullanmadım ama genel hatlarıyla bilgi sahibi sayılırım. Esas olarak Intel; Cache Bellek'te, AMD ise Ram Bellek'te avantaj sağlıyor. Intel, Cache'i daha tutumlu kullanıp bir çok işi aynı anda yaparken daha iyi performans vaad ediyor ama Ram'i çok kısıtlı kullandığı için oyunlarda falan daha kısıtlı. AMD ise tam tersi, Cache'i daha vurdumduymaz kullandığı için aynı anda çok fazla işlem yaparken zorlanıyor, ama Ram'i tam veriminde kullandığından oyunlarda ve ağır uygulamalarda çok daha başarılı. Ben de zaten bilgisayarı oyun için değiştiriyorum. Oturup 10 programda çalışan bir insan değilim. Kullandığım en baba program Photoshop. Yaptığım en ağır işlem Chrome, Flashget ve Photoshop'u aynı anda kullanmak. İşin içine fiyat da girince AMD çok daha cazip geliyor.
Üzerine babalarından 1 GB ekran kartı, 250-500 GB arası HDD ve 3-4 GB ram'i da patlattığım vakit derdim tasam kalmıyor.
20 Ekim 2010 Çarşamba
Dr. Cameron @ How I Met Your Mother
Dün yatakta uzanmış, yeni bölümü izlerken bir de baktım bizim House'taki Cameron. House'taki rolü iyice son bulmuşken kendini burada bulmuş anlaşılan. Ted'in yeni manitası potansiyelinde gözüktü başta, sonra olaylar gelişti. Birkaç yerde okudum, uzun soluklu olacağı söyleniyor, inşallah diyorum. Yalnız benim bildiğim bir şey varsa, Barney buna da kayar.
"Seriously, boobs?"
Son
Uzun süre arkanda durduk, inadına savunduk, olacak dedik, sabrettik. Ama 1 buçuk sene boyunca sen de hiç umut vermedin be Frank, hem de hiç. Hani bir sürü maç kazanıldı, kaybedildi de, ben hiç hatırlamıyorum, bir kere de "işte Rijkaard farkı" dediğimizi. Ne disiplinsizliği, vurdumduymazlığı kontrol edebildin, ne takıma top oynatabildin, ne de hırs ve mücadele aşılayabildin. E bir hoca başka ne yapacaktı? Bundan sonrası ne olur bilmiyorum. Bu dakikadan sonra Terim değil Mourinho gelse takımın işi çok zor. Yönetim ise acilen istifa etmeli.
Güle güle Hollandalı...
19 Ekim 2010 Salı
"Uuu kız kavgası!"
*Barney Stinson's Bro Code 26: If an informed Bro is unable to witness the girl fight firsthand, the spotter Bro is responsible for documenting and relating details of the girl fight via pictures, video or barring any other reasonable method, interpretive dance and/or pantomime.
Korkmaya hazır mısınız?
Tam magazin başlığı oldu. Heh heh. Film bu Cuma (22 Ekim) vizyonda. Bu kez ilk günden gidip sinemada izleyecem, ilk filmde olduğu gibi bilgisayarda izleyerek zayi etmek istemiyorum. (Fragman)
18 Ekim 2010 Pazartesi
Bu mallarla nasıl efsane olayım hocam?
PES 11'in normal oyunu pek iyi olmayınca, FIFA'ya da benim PC'nin kalbi şimdilik yetmediğinden, bilgisayarı yenileyene kadar PES'in Legend moduna sarayım bari dedim. Oyunun full Türkçe olmasından mütevellid "Efsane olun" adı altındaki kariyere kendimizi yaratarak başlıyoruz. Biraz daha güzelleştirmişler bu modu. Menajer ve hoca, hatta takımın tecrübeli oyuncuları sürekli tavsiyelerde bulunuyorlar, her maç sonrası ve öncesi soyunma odasında durumunu değerlendiriyorlar falan.. Hangi mevkide oynayarak daha çok zevk alacağımı test etmeye başladım..
Defans olarak başladım ilk başta, fena değil, mücadele falan etmek zevkli ama insanın çok canı sıkılıyor, hücuma çıkası geliyor, olmuyor tabii. Forvet olunca yine canım sıkılıyor, bu kez de rakip hücumlarında bekliyorum. 10 numara pozisyonu ve ön libero mevkilerini da denedikten sonra mevkimi buldum. Orta sahanın göbeği. Ne defansif, ne ofansif orta saha. Tam ortada, iki tarafa da yardım eden, ama esas özelliği oyun kurmak olan bir oyuncu oldum, tam bir Xavi oldum. Esas özelliğimi pas yapmak olarak ayarladım. Oyunda zaten en zevkli olay ara pasları, kaçan arkadaşlara ara pası atmak çok zevkli. Baya da iyi gidiyorum..
Yalnız takım arkadaşları yine salak, yine salak.. Adamlar köşeye sıkıştığı zaman kesinlikle geriye dönmüyorlar bir kere, böyle bir durum var. Ulan tam orta sahadasın adam seni taç çizgisine sürüklemiş, ileri gidemeyeceğin belli, ya taca çıkacaksın, ya da hemen 3 metre gerine desteğe gelmiş olan Genç Çağlar'a pas atacaksın. Yok, defalarca denedim, kesinlikle geriye pas atmıyor. Topu da ya rakip kapıyor, ya da taç oluyor. Dikine hücum ederken de aynı şey, adam artık dengesini kaybediyor, topu kaptıracak, inatla arkadaşına oynamıyor, illa gitmeye çalışacak. "Efsane olun" diyorsunuz da, bu öküzlerle nasıl olacaz, bilemiyorum...
17 Ekim 2010 Pazar
Platonik
"Shakira ablamızın Waka Waka'sı"nı bu hanım kızımızın ağzından dinliyoruz bir de. Videoyu baya önce, şu an hatırlamadığım bir blogta görmüştüm ve indirip kenarı atmıştım. Bugün bilgisayarda dolanırken gözüm ilişti, bloga koyasım geldi.
Şarkı ilk dinlendiğinde bir Demet Akalın, Serdar Ortaç popcornluğunda gözükse de dikkatlice incelendiğinde aslında ses iniş-çıkışları çok olan ve çok fazla sözü olan bir şarkı. Bazı bölümlerinde özellikle kısa sürece çok fazla kelime var falan, kolay değil yani söylemek. YouTube'ta amatör söylemeye çalışıp da sıçan arkadaşlarımızın sayısı gün geçtikçe artıyor. Gelelim yukarıdaki Allah'ın lütfuna.. Hatunun güzelliği, şirinliği ayrı bir hadise, şarkı da şirin bir şarkı olduğundan ve kızımız da maşallah hakkını verdiğinden iki kat şirinleşiyor gözümde. Bu insan olamaz. Hatta zamanında videoyu bulduğum blogger arkadaş "keşke başka videoları da olsa izlesek" gibi bir şeyler demişti. Üşenmedim araştırdım. Namussuzun ismi, cismi belli değil. Ama bu gözlerden kaçmaz. Birkaç şarkısını daha buldum ve keşfettim ki tüm videolarında "acoustic cover" yazıyor. Bu şekilde onlarca böyle videosunu buldum. Şu linkteki videosuna tıkladığınızda sağ tarafta alt alta onlarca videosu çıkıyor. Özellikle şu videosunda bittim. Fazla bakmayın ama.
Platoniğimsin akustik kavır.
Kategori:
Hatun,
Kültür-Sanat,
Video
Özlemişiz be! #3
Her ne kadar eski havalarından uzak olsalar da, ekranda gülmek için bu kadar az şeyin olduğu ülkemizde, emeği takdir edilip, eğlenilecek ender programlardan birisi ÇGHB. Bu akşam 8'de yeni sezon başlıyor...
Özlemişiz be... #2
16 Ekim 2010 Cumartesi
3 şey
- Ama üstüme gelmeyin lütfen, ben zaten yüz güzelliğinden bahsetmiştim.
- Snopp Dog mu lan o? Çok benziyor ama...
- Ayrıca n'apıyolar lan bunlar?
"Ahmet, yavrucum!"
15 Ekim 2010 Cuma
Bir Dünya Markası (!)
Arçelik marka LCD monitör ve Flat TV almıştık 3-4 sene önce. Aldıktan 1 sene sonra monitör bozuldu, tamir de edemediler, BEKO marka olarak yenisini, çok daha güzelini verdiler, öyle olunca garantisi de baştan başladı tabii. İşime geldi gelmesine de.. Geçenlerde televizyonun görüntüsü saçmalamaya başladı, garantisi dolduğu için mecburen ücretle servis çağıracaktık. Derken monitör de gitti. Ben böyle saçma bir sorun görmedim. Ekrana koyu renklerin yoğun olduğu bir görüntü geldiğinde monitör kendi kendine kapanıp, 3 saniye sonra tekrar açılıyor. Film ve dizilerde, ortam geceyse falan 10 saniyede bir ekran gidip geliyor, ara geçişlerdeki yarım saniyelik siyah ekran olunca bile kapanıyor, oyunlarda zaten çok oluyor.. Bütün forumlara yazdım, millet ilk defa duyuyor. Neyse onun garantisi yenilendiği için onu garantiye gönderdik. Ne zaman gelir, Allah bilir.. Emanet monitörle idare ediyorum şu anda ama çok büyük konuşuyorum; bir daha Arçelik, Beko, Vestel gibi sikko markalara para kazandırırsam götümü siksinler. Arkadaşın biri 3-4 sene önce Vestel'den bilgisayar aldı. Dünya üzerinde kimsenin duymadığı sorunlarla karşılaştı herif, çekmediği çile kalmadı. Vestel diye aldığı bilgisayarda değiştirmediği parça kalmadı çocuğun. Aha yüzü burda..
Ucuz diye boktan mal alıyoruz salak gibi, para yoksa da biraz bekleyeceksin. Phillips, Sony, LG, Samsung gibi babalardan şaşmayacaksın arkadaş.
14 Ekim 2010 Perşembe
Oyun ismi verin piçler!
Benim evladiyelik bilgisayarı updgrade etmeyi başarıyorum sonunda. Şöyle 3-5 çekirdekli, 4-5 GB ramli, 1-2 Gb ekran kartlı bir alet alacağım kısmetse. Almışken de FIFA, PES, FM ile sınırlı kalmayalım, aletin hakkını verelim diyorum. Aklıma ilk etapta GTA IV geldi ama o oyunda bir sürü sorun varmış, yama gerektiriyor vs. diyorlar, bilemedim. Doğru mudur bilmiyorum. Onun hakkında bilgisi olan ve başka bu tür böyle baba oyunlar önerebilecek olan varsa, hiç durmasın.
Türkçe
Türk Malı'nın çok süper bir dizi olduğunu düşünmüyorum, ilk zamanlar daha güzeldi. Ama hala izliyorum. Avrupa Yakası'ndan beri televizyonda izlenecek komedi dizisi kalmadı zaten, yabancı diziler olmasa sıçmışız. Sonuç olarak Türk standartlarında fena bir komedi değil Türk Malı. Gerçi karakterlerin bazı mimik ve hareketleri üzerine fazla yaslanıyorlar ama olsun.. Millet de takmış dizide kullanılan kötü Türkçe'ye, dizinin kaldırılması için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Ne emek karşıtı insanlar var arkadaş.. "Abiye" karakteri başta olmak üzere Türkçe kelimelerin, atasözlerinin vs. bilerek yanlış kullanılmasından çok rahatsızmış bazı kişiler.
Ben de Türkçe'nin iyi kullanılmasını düşünenlerden biriyim. Özellikle internet ortamındaki iğrenç dil kullanımına fena halde gıcığım. Ama şu mizah fakiri ülkemizde, tüm amacı salt komedi olan insanlardan ne istiyorsunuz allah aşkınıza? Fazla uzatmıyorum. Abiye'den rahatsız olup, diziyi kaldırtmak isteyen güruha tek soru sormak istiyorum: Abiye Türkçe'yi yanlış kullanıyor da, yıllarca Burhan Altıntop bütün ülkeyi gülmekten altına sıçırırken neredeydiniz?
Kategori:
Kültür-Sanat,
TV
13 Ekim 2010 Çarşamba
Sports #62
[Arşiv]
Mavi oje ve bembeyaz, kalın bacakların yerine; kırmızı ojeli, daha ince ve bronz tenli bir bacak seçimi yapılmış olsa, resmin bütün kaderi değişebilirdi. Ama resmi çekenler çıkıp "öyle bi bacak vardı da biz mi çekmedik amına koyim" deyip, suratımın orta yerine sağlam bir yumruk çaksa sesimi çıkaramam. İmkan meselesi sonuçta. Baksana adamların topu bile eski püskü..
"Lady" Gaga?
Şu hatuna bakıyorum bakıyorum.. Ki şu 21 yıllık hayat yolunda gördüklerim sonucunda, buna hatun derken içim parçalanıyor, ayrı mesela. Neyse.. Kıyafetlerine, şekline, şemaline, dikkat çekmek için yaptığı salaklıklara ve son olarak da suratına... Ve bu kadını gerçekten sevenlere çok üzülüyorum. Eğer düzenli kullandıkları bir ilaç varsa, bir geceliğine ben de o kafaya ulaşmak isterim naçizane. Evet Yücel sendeyiz...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)