19 Temmuz 2009 Pazar

Klişeler #1 - Film izlerken...


Sinema seyircisi azaldı malum. Dvd Rip'ler daha çok ilgi çekiyor artık. Eğer sınırsız internetin yanında, en azından bir "17 monitör, yanında yeterli bir hoparlörünüz ve arşiv için onlarca DVD'niz (veya external hdd) varsa kendi sinema salonunuzu ve koleksiyonunuzu oluşturmuşsunuz demektir. Hele bir de Rapid premium'unuz varsa, kralsınız. Valla 500 GB'lık external'ın içinde yüzlerce film bulunduran ve bunları sadece çok beğendiğim filmlerden oluşturan biri olarak benim de sanal bir sinema hayatım var sayılır. Ayrıca saydığım diğer konfigürasyonları da bünyemde barındırıyorum, ne mutlu ki. Yalnız, ev sinemacıları bilir ki, bir sürü klişe olayı vardır bunun. Büyük ihtimalle daha önce hiç düşünmediniz bir çoğunuz. Başlıyorum...

1-) Sevişme sahnesinde sesi kısma refleksi: Filmlerin bir çoğunda, kısa veya uzun sevişme sahneleri bulunur. Özellikle evde yalnız yaşamayan sanal sinemacı, özellikle ailesiyle yaşıyorsa, yaklaşmakta olan yiyişme sahnesini önceden sezinler ve elini hoparlöre götürür. Romantik bir an yakalanmışsa ve dudaklar birbirine yakınlaşmaya başlanmışsa, belli ki arkadaşlar düzüşecek. Zaten öpüşmenin başlamasıyla dudaklardan çıkan "brşkk çkkt" sesleri bile içi tedirgin eder ve ses aniden kısılır. Partnerler işi ilerletip "ıhhm, ahh, ohhhh, hoaaaawww, yeaaaaa" boyutuna taşımışsa, sesin tamamen "mute" konumuna getirilme ihtimali de yüksektir. Burada ilginç nokta ise, el alışkanlığıdır. Başlıkta dedim ya refleks diye, evde hiç kimse olmasa bile sevişme sahnesinde el hoparlöre gidebilir, doğaldır efendim.

2-) Film 'güzel mi, çirkin mi' kararsızlığı: Çok methini duymadığınız ama olayını az çok bildiğiniz bir filme başlarsınız. Filmin ilk 15-20 dakikasını olayı çözmekle geçirmişsinizdir. Belki 30-40. dakikalarda çözüp, filmin gidişatına konsantre olmuşsunuzdur ki, filmin durağan olmasından mıdır, film izleme modunda olmayışınızdan mıdır nedir bilinmez, içinizi filmle ilgili birşeyler tırtıklar.. Ulan bu film iyi mi, kötü mü? Kapatsan bu kadar izlemişin, belki esas şimdi başlıyordur efsanesi içini kemirir. Kapatmasan bu düşünceden kurtulamazsın, film illa vasattır. Ama biraz daha devam edip filmin gerçekten iyi olduğunu gördüğünüz anda bu düşünceler gidecektir. Yok eğer film harbiden kötüyse, içinizi kemiren bu düşünce yüzünden film sonunda bile kararsızlığınızı koruyacaksınızdır.

3-) Korku filmlerinde gözü kısma, kulağı tıkama refleksi: Efendim, nerede eski The Shining'ler.. Şimdi korku filmi denilince adamlar illa sessiz bir anda durup durup birden "böö" diye zıplattıran filmler çeviriyor. Korkunun tanımı bu oluverdi sinemada. Hele Türk korkularından itinayla uzak durunuz. Dabbe'sidir, Büyü'südür, aman aman.. Onlarda "bir anda böö" de yok anasını satayım, film boyunca anlamsız bir bağırış çığrış.. Dabbe'den çıktığımda kulağımdaki uğultu 14 saat gitmemişti. Neyse. Efendim, bu mevzubahis alta sıçması olağan sahnelerde gözler kısılır, hatta zaman zaman kulaklar da hafiften tıkanır, ki ani korkma en aza indirgenebilsin. Tabii bu, sinemada izlenirken daha olağan bir durum ama evde izlerken de, özellikle karanlıkta izleniyorsa gayet yaygın bir hadisedir efendim.

4-) Kötü karakterlere ana bacı küfür etme, ekrana girme güdüsü: Efendim iyiliğin peşinde olan, durduk yere kötü duruma düşen ve filmin yavşak karakterleri yüzünden dumurdan dumura, çaresizlikten çaresizliklere sürüklenen iyi karakterleri desteklemek insanoğlunun doğasında vardır. Ve serüvenler boyunca iyinin, sonunda huzura kavuşması için sabırla beklenir. Bu bekleyiş sırasında kötü ibnenin, iyi adamımızı düşürdüğü pislik durumlarda ise kötüye mütemadiyen allah kitap küfredilir, hatta eğer film biraz gerçekçi ve yapılan kötülük aşırıysa; sinirden tırnaklar yenir, 'asssiktir' efektiyle dizlere yumruk atılır ve ekrana dalıp kötü karakterin anası tarumar edilmek istenir. Evet, bu güdü sinemacı insanoğlunda vardır.

5-) Seksüel sahnelerde vücuttaki naturel hareketlenme: Oturmuş kültürel, normal, insani bir film seyrediyorsunuz. Biraz aksiyon, azcık gerilim, hafif mistik hava, birazcık romantizm var.. Ama kesinlikle erotizm yok, öyle bir beklentiniz de yok. Ama en olmadık yerde filmdeki abimizle, sevgilisi yiyişmeye başlıyorlar. Olacak iş bu mu? Eğer oturmuş, kültür filizlenmelerinin 'top' noktasında gayet masumca bir film izliyorsanız ve beklentiniz filmin gerçekten mükemmel olmasından başka bir şey değilse bu rahatsız eder. Çünkü bunun sonucu o an altınızda bulunan giysinin dış görünümünde farklılıklardır. Biriyle izliyorsanız fark edilme tırıs tırısı, yalnızsanız içeri birinin girme tırıs tırısı, şortu/pantolonu her neyse düzeltmeye çalışma çabaları.. Nedir efendim? Rahatsız edicidir. Haaa, amacınız zaten o sahnelerde kopuşa geçmekse, kolay gelsindir. Bazı gerekli hijyen ekipmanları ve tek sigara, masanın üstünde hazır dursundur.

6-) "Offf ne filmdi lan!" ritüeli: Eğer filmi gerçekten beğendiyseniz ve adamlar hakkını verip suratta patlayan bir sona da imza atmışlarsa, film bittikten sonraki ilk yarım saat filmin ne kadar olağanüstü olduğunu tartışırsınız zihninizde. Eğer yanınızda biri varsa, onunla. Özellikle sinemada izlenmişse ve sürükleyici bir yapısı olduğundan çabucak bitmiş gibi geldiyse, filmi izlediğiniz en iyi filmler arasına bile koyabilirsiniz o gazla. Ama süre geçer, aklınız başınıza gelir, izlediğiniz diğer tüm süper filmler hatırınızda canlanır ve filmin aslında o kadar mükemmel olmadığını idrak edersiniz. Ertesi gün anlatırken "iyi filmmiş, izleyin" der, geçersiniz. Ayıptır söylemesi, benim böyle utanç verici bir deneyimim olmuştu. 4 hafta evden çıkmadım utancımdan.

7-) Film bittikten sonra filmdeki taş hatunu araştırma süreci: İşte en araştırmacı gazeteci temalı klişedir. Filmde binbir türlü kaşarlık yapan, götü başı gösterip her tür erotik pozu veren ve sonunda da kaslı esas elemanla sevişen hatuna hayran olunur. İşin ilk izlenim süreci geçtikten sonra eve gelinir, internetten filmin adı, oyuncuları ve malum bayan bulunur. Muhtemelen genç ve pek tanınmadık biridir. Etrafa yayılır... Ama geç fark edilir ki, aşık olunan hanımefendi, bulduğunuz 250 fotoğrafın hiçbirinde filmdeki kadar güzel ve çekici değildir.

8-) Altyazıdaki bir kelimeye takılıp filmi kaçırmak: Bu olur efendim, çok olur. Güzel güzel filmi izliyorsunuzdur, bir anda altyazıda yazan ilginç bir şey dikkatinizi çeker. O anda filmi de durdurmazsınız, birkaç saniye, hatta bazen birkaç dakika o yazana takılır, düşünürsünüz. Bu bazen saçma/yanlış bir çeviri yüzünden olabilir, bazen komik gelen bir kelime yüzünden olabilir, bazen de alışık olmadığınız bir kelime.. Ben örneğini vereyim hemen; How I Met Yout Mother izlerken, Robin (güzel hatunun biri) bacaklarını uzun süredir tıraş etmeyişiyle ilgili olarak telefondaki arkadaşına "bacaklarımdaki kıllar çok uzadı, resmen Türk lezbiyenlere benziyorum" dediği anda, bendeki şaşkınlık birkaç dakika sürmüş, dizinin o sahnesinden itibaren geri alıp tekrar izlemek zorunda kalmıştım.

9-) Bir türlü filmi tamamlayamamak: İşte benim çok yaşadığım olaylardan biri daha. Bir film var, biliyorum ki çok iyi ve herkesin bayıldığı bir film. Ama henüz seyretmemişim, ilk kez seyredecem. Açıyorum, herkesin beğenmesi beni germiş olacak ki, tam sarmıyor film ilk başta. Sıkıntı basıyor, "amaaan" deyip kapatıyorum, sonra izlemek üzere. Ertesi gece uyumaya yakın açıyorum, kaldığım yerden devam ediyorum ama bir 15 dakika sonra uyku feci bastırıyor, tekrar kapatıyorum. Bir sonraki gece, yine kaldığım yerden açıyorum ve yatağa uzanarak izliyorum. Sabah kalkınca fark ediyorum ki, filmi izlerken uyuyakalmışım. Ertesi gün açıp kaldığım yeri bulmak için fazladan bir 15-20 dakikayı tekrar izliyorum, derken film piç oluyor haliyle. Nitekim, işin sonucunda 1 saat 45 dakikalık filmi, 7 seansta bitirebiliyorum ancak. Efsane Memento benim için bu filmlerden biridir mesela. Zaten filmdeki hafıza gitgelleri kafa karıştırıcı, bir de filmi 5 seferde bitirince iyice beyin amcıklaması geçirip, daha sonra en baştan bir kez daha izlemiştim. İyi filmdi vesselam.

10-) Film izlerken yenen cipsin, mısırın göte başa kaçması: İşte en sinir bozucu olanı. Hadi sinemada neyse, molada veya filmin sonunda kalkar yere silekelersin olur biter. Ya evde? Zaten ışıklar kapalı olduğu için yediğin şeyin ne olduğunu anca tadından anlayabiliyorsun. Bir de göbeğine, yere, halıya ve en iğrenci klavyenin arasına kaçan kırıntılar adamı çileden çıkarabiliyor. Bazen filmi 20 kez durdurup, sağdan soldan kırıntıları toplayarak devam ettiğimi anımsarım.

Saygılar efendim.

8 yorum:

Beercholic dedi ki...

Enfes olmuş ellerine sağlık. 7 numaralı maddeye birebir katılıyorum :) 3 numaralıya ekleyeceğim bir şey var. Eğer korku filmi izlerken bir şey içiyorsan ve içtiğin şeye yeni başlamışsan yani bardak doluysa, dediğin gibi ani ses efekti sahnesinin gelmeye başladığını anlarsın. Genelde o efektten önce 15-20 saniyelik sessizlik olur. Ve ağzına götürdüğün içeceği hemen masana koyup yutkunarak zıplamayı beklersin. Ses efekti gelip gittikten sonra içeceğine devam edersin :)

Cassy dedi ki...

yine döktürmüşsün üstad

PIERREMANU dedi ki...

Televizyon için yapılan kıytırık filmlerde çok daha taş hatunlar bulunur. Film zaten rezalettir. Senaryo, kurgu, oyunculuklar, müzikler vs. her halt felakettir. Bu nedenle filmi izlenebilir kılmak için en azından bir adet güzellikten yarım yarım yarılan bir hatun konulur filme. Ben gecenin bir yarısı zap yaparken denk gelmiştim bir tanesine ve sadece o hatun için izlemiştim rezalet filmi. Ve hatun o kadar tanınmamışki, sonradan yaptığım araştırmada internette bir tane bile adam gibi resmini bulamamıştım zat-ı muhteremin. O gün bugündür rüyalarımı ziyaret eder sağolsun.

Ayrıca devasa film arşivi olanların yaşadığı en büyük sorunlardan birisi de film seçmektir. Eğer kafanızda bir film yoksa ve ulan şu arşivden bir film izleyeyim diye başlarsanız işe o filmi seçmek uzunca bir süre alır. En azından benim için. Macera mı olsun, dram mı, romantik mi, tarihi mi, gizem mi, polisiyemi, az biraz da erotizm mi olsa lan acaba diye düşünür durursunuz. Hatta filmlerle ilgili yorumları okursunuz internette. Sonunda bir filmde karar kılarsınız ama bu şekilde seçilen filmler genellikle başarısız tercihler olur ve izlediğiniz filmden tatmin olmazsınız.

Kız arkadaşla izlenecek film seçme konusu da zor bir husustur. Bunun için tavsiyem casusluk filmleridir. Nedense bayanlar çok seviyorlar böyle kaçmalı, kovalamalı, bir çok kimlikli casusluk hikayelerinin bulunduğu bilmeceli filmleri. En azından benim tanıdıklarım böyleydiler. Matt Damon'ın oynadığı Bourne serisini izleyip izlemediğini sorun öncelikle. Eğer izlemediyse -ki büyük ihtimalle en azından bir tanesini izlememiştir- on numara seçimdir bence.

kopan dedi ki...

dostum hayır anlamadığım memento'yu nasıl yarım yarım izlersin.Guy Pearce ın oyunculuğuna hayran olunacak bu film bence mükemmel konusuyla baş yapıttır ki izlemeyenlere şiddetle önerilir. Biraz haksızlığa uğramış film bence senin tarafından.Kırıntı olayına gelince dahiyane çözüm şudur ki. özellikle karanlıkta cips veya popcorn yerken kaseyi hemen çenenin altına tutarsan kırıntıların gidecek yeri kalmıyor.Tarafımca denenmiş ve onaylanmıştır. hehehehe....

Çağlar dedi ki...

Yok valla Memento'nun suçu değil benim suçum, tabii ki muazzam bi film :) Zaten yazıda da belirtmiştim.

Kırıntı konusunda güzel çözüm ama sandalyede oturup filmi izlerken, rahatlıktan ödün verilebilir böyle yapmakla diye düşünüyorum :)

kopan dedi ki...

Onun çareside şudur ki sandalyenin önüne bi tabure koyarsın üzerinede bir minder. Ayaklarını bu minderin üzerine uzattığında sana sandalyede kaykılmak için gereken dengeyi verecektir bu.Ve bu kaykılma çenenin altında kase için yerin açılmasını sağlayacaktır.Bilirsin film izlerken rahatıma çok düşkünümdür.Yada benim yaptığım gibi film izlemek için kendine bir tane armut koltuk edin. Evde film seyretmenin en rahat yolu bence bu.Siddetle tavsiye ederim...ha bide 1. maddedeki ses kısma olayı herkes için geçerli değil onu belirteyim.heheheh.....

Çağlar dedi ki...

Eyvallah, o zaman bu klişeden kurtulmak için bir armut ediniyoruz hemen :)) Eee herkes senin kadar free değil dostum oda konusunda.

kopan dedi ki...

iradeni özgür bırakmalısın kuş misali...kısıtlama kendini...en bilindik zen felsefelerinden biridir bu...hehehehe....